Vücudumuzu
saran sinirler ‘nöron’ adı verilen yüzlerce, kimi zaman binlerce sinir
hücresinden oluşurlar. Bir nöronun ortalama genişliği 10 mikrondur.4(Bir
mikron milimetrenin binde birine eşittir.) Bir insan beyninin içindeki
100 milyar nöronu, tek bir çizgi halinde yanyana getirebilseydik; 10
mikron genişliğindeki ve çıplak gözle görülemeyen bu çizginin uzunluğu
tam 100 kilometre olurdu. Nöronların küçüklüğünü şöyle bir örnekle de
gözümüzde canlandırabiliriz: Bir nokta işaretine 50 tane,5 bir iğne başına ise 30.000 tane nöron sığdırabilirsiniz.6|
Ayağınıza bir cismin batması ile, beyninizin acıyı algılaması arasında sadece saniyenin binde birkaçı kadar bir zaman farkı vardır. Fark edemediğiniz bu kısa süre içinde, ayak parmağınızdan beyninize mesaj iletilmiş olur. Böylece siz de ayağınızı, daha fazla zarar görmeden yerden çekersiniz. |
Bir nöron, duruma göre kapatılıp açılan bir elektrik prizine benzetilebilir. Tek başına bir nöron, sinir sisteminin birbiriyle bağlantılı elektrik devrelerinin içinde sadece çok küçük bir parçadır. Ancak bu küçük devreler olmadan canlılıktan söz etmek mümkün değildir. Alman Federal Fizik ve Teknoloji Enstitüsü’nde profesör olan Werner Gitt bu küçük alana sığdırılmış dev kompleksi şöyle tarif etmektedir:
Eğer her nöronu tek bir iğne başı ile temsil ederek, sinir sistemini bir elektrik devresiyle anlatmak mümkün olsaydı, böyle bir devre şeması için birkaç km2′lik bir alan gerekecekti… Tüm dünyayı saran telefon ağından birkaç yüz kat daha kompleks olacaktı.7
Etrafımızdaki elektrikli aletlere bir bakalım: Her biri belirli bir amaç doğrultusunda dizayn edilmiştir. Plastik ve elektronik aksamı, düğmeleri, kablosu ve diğer parçalarıyla birlikte hayatımızı kolaylaştırmak için özel olarak tasarlanmışlardır. Elimize aldığımız tek bir saç kurutma makinesi için dahi geri planda onlarca kişi çalışmış, çeşitli tesislerden, çok sayıda bilim dallarından, uzman kişilerin fikirlerinden ve çizdikleri tasarımlardan faydalanılmıştır. Sonucunda ortaya kullanımı kolay, işlevsel bir alet çıkmıştır. Akıl ve mantık sahibi hiç kimse de böyle bir cihazın tesadüf eseri oluşabileceğini öne sürmemiştir. Vücudumuz ise herhangi bir elektrikli aletten çok daha kompleks bir elektriksel sisteme sahiptir. Bu nedenle böyle bir ihtimal insan vücudundaki bu olağanüstü tasarım için çok daha imkansızdır.
Sinyal Taşımak İçin Özel Bir Tasarıma Sahip Nöronlar
Tüm nöronlar; bir çekirdek, elektrik sinyalleri taşıyan ‘dendrit’ adı verilen kısa lifler ve sinyalleri uzağa taşıyan ‘akson’ adı verilen uzun bir lif içerirler. İplik kadar ince olabilen sinir hücresi, yaklaşık 1 metre uzunluktadır. Bazen mesajlar, sinirler boyunca çok daha uzun mesafeler kat etmek zorunda kalır.8
|
Saniyenin Binde Birine Sığdırılmış İşlemler Gördüğümüz, duyduğumuz ve dokunduğumuz herşey, beyin ve vücut arasındaki sinir hücreleri yolu ile hareket eden elektrik sinyallerine dönüşür. Ciltlerce kitapta anlatılan bu işlemler, Yüce Rabbimiz’in ilmi ile, saniyenin binde birinden daha küçük zaman aralıklarında olup biter. |
Bir nöronun uyarı göndermesi saniyenin binde biri kadar kısa bir süre içinde gerçekleşir. Bu nedenle bir nöronun saniyede 1.000 sinir uyarısı göndermesi mümkündür. Fakat genel olarak saniyede 300-400 kadar uyarı gerçekleşir.9 En büyük ve kalın sinir lifleri, elektriği saniyede 150 metre hızla iletirken, en ince olanlar saniyede 90 metre hızla iletir.10 Bir nöronun içinde bilginin bozulmadan taşınması ve gerekli yerlere iletilmesi son derece şaşırtıcı bir durumdur. Ancak söz konusu olayların gerçekleşme sürati en az bunlar kadar hayret verici bir olaydır. Bir an için vücudumuzdaki tüm kompleks sistemlerin var olduğunu ancak sinir hücrelerimizdeki bilgi iletiminin daha yavaş olduğunu düşünelim:
Baktığınız manzaranın güzelliğini, yediğiniz yemeğin tadını, dokunduğunuz yerin parmağınızı yakacak kadar sıcak olduğunu saatler sonra algıladığınızı ya da size sorulan bir soruyu anlayıp cevap vermenizin onlarca dakika sürdüğünü… Karşıdan karşıya geçmek, araba kullanmak, çatalınızı ağzınıza götürmek, beğendiğiniz bir kıyafet hakkında yorum yapmak ve daha sayfalarca örneklendirebileceğimiz sayısız davranış ve düşünce, yaşantınızda ciddi boyutlarda uyumsuzluğa, hatta hayatınızı tehlikeye atacak durumlara dönüşebilirdi. Zamanlamanın algıladığımız olay ve konuşmalarla uymaması, bizim için hayatı yaşanmaz bir hale getirebilirdi. Üstelik burada sadece istemli olarak yaptığımız davranışları dikkate aldık. Bir de vücudumuzun kalp atışı gibi irademiz dışındaki faaliyetleri vardır ki, bunlarla ilgili sinyallerin yavaşlaması hayati sonuçlar doğurabilirdi. Ancak Rahman ve Rahim olan Rabbimiz’in nimetiyle, insan vücudunda herşey olması gerektiği gibidir. Bir Kuran ayetinde Allah’ın herşeyi bir ölçü ile yarattığı şöyle haber verilmektedir:
Allah, her dişinin neyi yüklendiğini (neye hamile kaldığını) ve döl yataklarının neyi eksiltip neyi eklediğini bilir. O’nun Katında herşey bir miktar (ölçü) iledir. (Ra’d Suresi, 8)Vücudumuzu Kuşatan Kablolar: Dendrit ve Aksonlar
Dendritler çok sayıda kısa uzantıdan oluşurlar ve hücrenin kökleri gibidirler. Dallanmış yapıdaki dendritler, diğer nöronlardan gelen haberlerin alınması ve hücrenin gövdesine iletilmesinde görev alırlar. Diğer bir deyişle dendritler elektrik kabloları gibi hücreye giren sinyalleri iletmek için hizmet verirler. Her bir nöron, sinyalleri hücreye taşıyan 100.000 kadar dallanan dendrite sahiptir.11
Beynin ve omuriliğin dışındaki aksonlar ise genellikle beyne duyu alıcılarından bilgi getiren ya da kaslara, salgı bezlerine ve iç organlara emirler taşıyan kablolar gibidirler. Aksonlar hücrenin gövdesinden çıkan, uzun, çoğunlukla tek bir uzantıdan oluşan, uyarıların gönderildiği ince liflerdir. Aksonlar yaklaşık 20 mikron (milimetrenin binde biri) çapındaki genişlikleri ile bir saç telinden daha incedirler; boyları ise bir metreye kadar uzayabilir.12
Dendritlerin ucundaki akson terminallerini prizlere takılan fişlere benzetebiliriz. Böylece tıpkı prizden fişe elektrik akımının devam etmesi gibi, iki sinir hücresi arasındaki elektrik sinyali de devam eder. Aksonların ucundaki bu bağlantı noktaları diğer hücre üzerindeki alıcıya bağlanır ve hücreler arası bilginin geçişini sağlarlar. Aksonlar, sinir sisteminin farklı noktaları arasındaki iletişimi sağlamaları açısından, bir elektrik devresindeki, çeşitli noktaları birbirine bağlayan tellere de benzetilebilir.
Bu özelliklerin her biri vücudumuzdaki iletişim ve koordinasyon açısından vazgeçilmez öneme sahiptir. Varlığımız ve sağlıklı bir yaşam sürmemiz tüm bu detayların kusursuzca çalışmasına bağlıdır. Bu detayların vücudumuzda yaratılmış olma amaçlarından biri, Rabbimiz’in ilim ve sanatını sergilemektir. Bize düşen sorumluluk ise Rabbimiz’in büyüklüğünü, üzerimizdeki rahmetini gereği gibi takdir ederek şükretmektir.
… Şüphesiz Allah, insanlara karşı (sınırsız) bir fazl sahibidir. Ancak insanların çoğu şükretmiyorlar. İşte bu, sizin Rabbiniz Allah’tır; herşeyin Yaratıcısı’dır; O’ndan başka İlah yoktur. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorsunuz? (Mü’min Suresi, 61-62)Bilginin İşlenmesinde Sinapsların Rolü
Sinapslar, iki nöronun akson terminallerinin uçlarındaki boşluklardır. İki nöron arasındaki iletişim, ‘sinaps’ denilen bu bağlantı noktalarında kurulur. Nasıl bir telefon santrali sayesinde aynı anda, çok sayıda insan birbirleriyle konuşabilirse; benzer bir şekilde bir nöron da sinapsları kanalıyla çok sayıda nöronla aynı anda haberleşebilir. Her bir nöronda 10.000 civarında sinaps vardır.14 Bu, bir nöronun aynı anda 10.000 ayrı sinir hücresi ile bağlantı kurabileceği anlamına gelmektir. Dünyada tek bir telefon şebekesi üzerinden aynı anda yüz milyonlarca telefon görüşmesi yapılacağını farz etsek dahi, beynin kapasitesi bu kapasitenin çok üzerindedir: İnsan beyni, içindeki sinapslar aracılığıyla bir katrilyon (1.000.000.000.000.000) haberleşme yapabilir.15 Bir kişinin 10 hatlı bir telefon santralinde çalıştığında ne kadar zorlandığını düşünecek olursak, tek bir sinir hücresinin 10 bin bağlantıyı eş zamanlı gerçekleştirmesinin ne kadar olağanüstü bir yaratılış örneği olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Nöronlar gelen sinyalleri toplar, mesajın kuvvetine göre iletilmesine karar verir ve bir başka nörona geçişini sağlarlar.16 Nöronların birbirine bağlantı noktaları olan sinapslar, iletilen sinyallerin dağılma yönünü saptayarak bu iletişimin kontrolünü sağlarlar.17 Sinir sisteminin çeşitli bölgelerinden gelen tetikleyici (harekete geçiren) ya da engelleyici (hareketi durduran) sinyaller, sinapsları bazen iletime açarak bazen de kapatarak bu kontrolü sağlarlar. Böylece sinapslar zayıf sinyalleri durdururken, kuvvetlilerin geçişine izin verirler.
|
Vücudumuzun Elektrik Sigortaları: Sinapslar
Sinir hücreleri, vücudumuzun elektrik sisteminin -beyin, omurilik ve sinirler- hasar görmesini ya da yanmasını engelleyen, ‘sinaps’ adı verilen özel elektrik sigortalarıyla birbirlerine bağlanmışlardır. Vücudumuzun fizyolojik işlevlerinin %95′inden fazlası otomatik olarak yürütülür. Biz midemize, karaciğerimize, böbreklerimize, akciğerlerimize işlevlerini sürdürmelerini söylemeyiz; ya da kalbimize düzenli olarak atması için emirler vermeyiz. İnsanın elektrik sistemi, çok sayıda işlemi yürüttüğü için sistemin korunması şarttır ve Allah’ın rahmetiyle çok sayıda küçük elektrik sigortası tarafından bu koruma vücudumuzda kusursuzca çalışmaktadır. |
Dendritlerin ucundaki akson terminallerini prizlere takılan fişlere benzetebiliriz. Böylece tıpkı prizden fişe elektrik akımının devam etmesi gibi, iki sinir hücresi arasındaki elektrik sinyali de devam eder. |
‘Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. O’nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)’ (Hud Suresi, 56)Sinapslar ve Kesintisiz Elektrik Akımı
İki sinir hücresinin birleşme noktalarındaki, “sinaps” denilen boşluklar, ancak binlerce kez büyütülerek görülebilecek kadar küçüktür. Oysa iki hücre arasındaki bu boşluk, bir hücreden ötekine elektrik uyarısının sıçramasını önleyecek kadar geniştir. Sinir sisteminde milyarlarca nöron olmasına rağmen, bunlar hiçbir şekilde birbirlerine değmezler. Dolayısıyla sinapslar vücudun elektrik sistemi açısından aşılması gereken birer engeldir. Ancak bu kopukluklara rağmen, vücudumuzdaki sinir ağında hiçbir kesinti yaşanmaz. Çünkü nöronlar boyunca elektriksel olarak iletilen sinyaller, nöronlar arasındaki bu boşluklarda kimyasal olarak devam ederler.
Saatte 390 kilometre hızla hareket eden bir sinyalin -elektrik akımının- aksonun ucuna ulaştığını düşünelim.18 Bu uyarı dalgası nereye gidecektir? Sinaps denilen bu boşluğu nasıl aşıp yoluna devam edecektir? Bir sinyal bu boşlukta elektriksel özelliğini yitirdikten sonra, diğer nöronda elektriksel bir sinyal olarak nasıl devam edecektir? Bu durum, bir bakıma araba kullanırken bir nehirle karşılaşmaya benzer. Bu noktada aracı değiştirmek gerekir. Tıpkı sizin arabadan inip nehri tekne ile geçmeniz gibi, elektrik sinyali de yoluna bir başka şekilde -kimyasal iletişimle- devam eder. Elektrik sinyalleri yolculuklarını sinapslardaki bu kimyasal iletişim sayesinde, kesintiye uğramadan gerçekleştirirler.
Bir uyarı, akson terminaline ulaştığında iki nöron arasındaki küçük sinaps aralığını atlayan ve komşu nöronun dendritlerindeki alıcı sinirlerini harekete geçirecek kimyasallar taşıyan, bir mesaj paketi ortaya çıkarır. ‘Nörotransmitter’ olarak bilinen bu haberci moleküller, iki hücre arasındaki boşluğu geçerek, bir milisaniyeden daha az bir sürede ikinci nöronu harekete geçirirler.19 Nörotransmitterler, sinir hücresinin gövdesinde üretilir, akson boyunca taşınır ve akson terminallerinde minik kabarcıklar içinde depolanırlar. Her kabarcık içinde yaklaşık olarak 5.000 haberci molekül bulunur.20Bu kimyasallar uyarıcı ya da engelleyici sinyaller olarak çalışırlar. Diğer bir deyişle nöronları ya bir elektrik uyarısı üretmeye sevk ederler ya da üretilen uyarıyı engellerler.21
|
Sinyali ileten nöron -verici- ve alan nöron -alıcı, sinaps noktalarında karşı karşıya gelir. Belirli bir elektrik sinyali, verici sinir hücresinin akson terminalindeki habercileri harekete geçirir. Kimyasal habercilerle dolu kabarcıklar hücre zarı ile kaynaşır ve içindeki molekülleri sinaps boşluğuna bırakır. Haberciler taşıdıkları mesajı, nöronun zarı üzerindeki alıcılara iletirler. Farklı haberci moleküllerin bağlantı kurduğu alıcılar da farklıdır. Alıcı ve verici nöronlar arasındaki uyum da bilinçli yaratılışın açık bir göstergesidir. Sağlıklı bir hayat sürmemiz için beynimizin içindeki bu sayısız bağlantının hiçbir eksik ya da hata olmaksızın kurulmuş olması gerekir. Bağlantılar arasındaki herhangi bir kopukluk ya da hata insan vücudunda sayısız hastalığa veya sakatlığa yol açabilir. Elektrik sinyalleri, bir yerden bir yere mesaj taşıyarak sinir sistemi boyunca seyahat ederler. Sinir hücrelerinin arasında, elektrik sinyalinin devam etmek için atlamak zorunda olduğu, ‘sinaps’ denilen boşluklar vardır. Bazı elektrikli makinelerde elektrik sinyalleri bu küçük boşluktan bir kıvılcım olarak atlar. Vücuttaki elektrik sinyalleri de ‘nörotransmitter’ denilen kimyasal bir sinyalle bu boşluğu geçerler. |
Salgılanan nörotransmitter miktarı, gerçekte hedef dendrit ile bağlanması gerekenden çok daha fazladır. Ancak buradaki fazlalık da vücudumuzun her detayında olduğu gibi, hikmetli bir yaratılış örneğidir. Sinapste kalan fazla nörotransmitterler, siniri bloke ederek fazladan sinyal gönderilmesini önlerler. Eğer fazla moleküller, siniri bloke etmeselerdi, uyarının durması için geçen süre saniyeler hatta dakikalar alacaktı. Fakat vücudumuzda sinyal iletimi tam olması gerektiği kadar; saniyenin birkaç binde biriyle ölçülen sürelerde gerçekleşir. Fazla olan nörotransmitter akson terminali tarafından emilirken, geri kalanı da enzimlerle parçalanır.24 Tıpkı bayrak yarışında olduğu gibi, elektriksel bilgiler köprü görevi gören nörotransmitterler aracılığıyla hücreden hücreye iletilir. Böylece haber iletimi hücre uzantıları arasındaki boşluğa rağmen kesintiye uğramadan devam eder. Peki birbirinden bağımsız bu iki sistem böylesine hayati bir görevi gerçekleştirmek üzere ortaklaşa hareket etmeleri gerektiğini nereden bilmektedir? Üstelik bu esnada aktarılan bilgide en ufak bir değişiklik, unutma, gecikme, aksama olmaması ve bilgilerin seri bir şekilde kusursuzca iletilmesi gereken yere ulaştırılması nasıl mümkün olmaktadır?
Kuşkusuz bu sistemlerin her biri Allah’ın ilmi ve sanatındaki ihtişamın bir yansımasıdır. Bu mucizevi sistemlerin kendi kendine oluşmasını beklemek, şuursuz hücrelerin tesadüf eseri şuurlu hareketlerde bulunduğunu savunmak ise açıkça akla ve mantığa aykırıdır.
Nöronlar arasında iletişimin kurulduğu noktaların yakın bir zamana kadar sabit olduğu zannediliyordu. Sinapsin şeklinin, kimyasal habercilerin yapısına göre değiştiğinin ortaya çıkarılması, Profesör Eric Kandel’e 2000 yılı Nobel Tıp Ödülü’nü kazandırmıştır. Bu buluşla beraber, sinapsların uyarının gücüne göre, biçimlerini düzenleyen bir mekanizmaya sahip oldukları anlaşılmıştır. Örneğin, kuvvetli bir uyarı durumunda sinaps büyür ve bu uyarının diğer hücrelere kayıp olmadan, en verimli şekilde iletilmesine olanak sağlar. Sinapslardaki bu sistemin keşfi, kabuklu deniz böceklerinde yapılan deneyler sonucunda mümkün olmuştur. Profesör Kandel insanlardaki sinir sisteminin araştırmalara olanak vermeyecek kadar kompleks olduğunu belirtmekte1 ve bir açıklamasında sinir sisteminin kompleksliğinden şöyle bahsetmektedir: Bizim çalışmamızı yönlendiren temel prensip, zihnin beynimiz tarafından gerçekleştirilen bir dizi işlem olduğudur. Beynimiz, dış dünyayı algılayan, dikkatimizi düzenleyen ve hareketlerimizi kontrol altında tutan son derece kompleks elektronik bir aygıttır.21- 1. http://www.wsws.org/articles/2000/oct2000/nob-o26.shtml 2- Eric R. Kandel’s speech at the Nobel Banquet, 10 Aralık 2000; http://www.nobel.se/medicine/laureates/2000/kandel-speech.html |
EVRİM TEORİSİNİ AÇMAZA SOKAN ÖRNEKLERDEN BİRİ: NÖRONLAR
İşte bu aşamada çok karmaşık bir kimyasal sistem devreye girer. Sinir hücreleri, sinaps denilen bağlantılar yoluyla mesajlar alıp iletirler ve bu noktalarda nöronlar kimyasal sinyal alışverişi yaparlar. Sinir hücreleri arasındaki bu özel sıvıda çok özelleşmiş bazı kimyasal enzimler yer alır. Bu enzimlerin ‘elektron taşıma’ gibi olağanüstü bir özellikleri vardır. Elektrik sinyali bir sinirin ucuna ulaştığında, elektronlar bu enzimlere yüklenir. Enzimler de sinirler arası sıvıda yüzerek taşıdıkları elektronları diğer sinire aktarırlar. Elektrik akımı böylece bir sonraki sinir hücresine geçerek akmaya devam eder. Bu işlem saniyenin çok küçük birimlerinde gerçekleşir ve elektrik akımı en ufak bir kesintiye uğramaz. Çoğu zaman vücudumuzda nelerin olup bittiğinin farkında bile olmayız. Üzerinde düşünmemize gerek bırakmadan kusursuzca işleyen bu sistem pek çok parçanın birbiriyle uyum içinde çalışmasını gerektirir. Tüm bu detaylar, evrim teorisinin savunucularını açmaza sokan örneklerden sadece küçük bir kısmıdır. |
| VÜCUDUMUZDAKİ KESİNTİSİZ HABERLEŞME AĞI |
Kendi Enerjisini Üreten Hücreler
Her bir hücre vücudun çalışmasını sağlayan küçük birer pil gibidir. Hücrenin çevresi potasyum, iç kısmı ise sodyum sıvısı ile doludur. Sodyum ve potasyumu karıştırdığınızda iki mineral birbiri ile etkileşime girer ve bir çeşit akım oluşur. Bu reaksiyonun sonucunda yan ürün olarak elektrik açığa çıkar. Bu, bir arabanın aküsünün sülfürik asit ve kurşun karıştırıldığında elektrik akımı üretmesi gibi bir durumdur. Radyolar, kasetçalarlar, el fenerleri, saatler vs. gibi cihazlar nasıl ki pillerden aldıkları enerjiyle çalışıyorlarsa, arabalar da akülerdeki bu enerji olmadan çalışmaz. Çünkü piller ve aküler kimyasal enerjiden yararlanarak küçük elektrik akımları üretirler.
Vücudun kullandığı elektrik ise “biyoelektrik” kavramıyla ifade edilir. Biyoelektrik, iyon adı verilen negatif ve pozitif yüklü parçacıkların hücresel değiş tokuşudur. Örneğin potasyum bir hücre zarından dışarı serbest bırakıldığında ve onun yerine hücre içine sodyum alındığında küçük bir elektrik akımı meydana gelir. Akım geçtiğinde potasyum hücrenin içerisine ve sodyum da dışına gönderilir. Sağlık ve beslenme alanında en tanınmış uzmanlardan Dr. Lendon Smith’in açıklamasına göre, “Bu şekilde hücreler kendi elektromanyetik akımlarıyla küçük piller gibi çalışırlar.”25
|
Nöronlar hiçbir zaman birbirlerine dokunmazlar, ama bağlantı alanları olan sinapslarda birbirlerine o kadar yakındırlar ki, sinir uyarıları bir nörondan diğerine aralarında sanki bir elektrik devamlılığı varmış gibi seyahat eder. |
Evimizdeki ışıkları yakan da elektrik akımıdır, ancak buradaki elektrik akımı, elektronların hareketinden oluşur. Hücrelerinizdeki elektrik ise “iyon”ların -elektriksel olarak yüklü atomlar ya da moleküllerin- akımından meydana gelir. Hücreler potansiyel enerjilerinden (var olan, kullan?ma haz?r bulunan enerji) iyonların hareketi esnasında elektrik üretirler. Bu tıpkı, potansiyel enerjiye sahip barajlardaki suyun, hidroelektrik santralden geçerken elektrik üretmesi gibidir. Hücrelerde elektrik üretimi şu şekilde gerçekleşir:
Tüm hücrelerde, hücre zarları boyunca bir voltaj (elektriksel gerilim farkı) vardır. Hücre zarındaki voltaj farkı “elektrik potansiyeli” olarak ifade edilen bir elektrik akımı oluşmasını sağlar. Hücre zarının içerisindeki bu elektrik potansiyeline “dinlenme potansiyeli” de denir ve bu potansiyelin miktarı yaklaşık 50 milivolttur. Bütün hücreler bu potansiyel enerjilerini hücre içindeki faaliyetlerini yürütmek için kullanırlar. Ancak sinir ve kas hücreleri diğer hücrelerden farklı olarak bu enerjiyi fizyolojik görevler için de kullanırlar. Kas hücrelerinde bu akım sayesinde kasılma gerçekleşirken, sinir hücrelerinde bu akım uyarı iletimini sağlar.
Hücre zarı üzerinde sadece belirli iyonların geçişine izin veren kanallar mevcuttur. (Detaylı bilgi için bkz. Hücre Zarındaki Mucize, Harun Yahya) Bu kanallar aracılığıyla iyonlar hücre içine veya dışına pompalanırlar. Artı ve eksi yüklü parçacıkların hareketiyle hücre içi ve dışı arasında elektriksel bir dengesizlik meydana gelir. Hücre içi ve hücre dışı sıvılarındaki bu fark, denge oluşana kadar bir geçiş eğilimi oluşturur. İçerisini dışarıdan ayıran hücre zarı bazı iyonların geçmesine izin verirken diğerlerinin geçişini engelleyen yarı-geçirgen özelliktedir. Bu yüzden hücre, elektriğe ihtiyaç duyduğunda tüm yapması gereken, elektrik devresini tamamlamak için bu kanalların birini açmaktır. Hücre zarındaki kanalların, güvenlik görevlileri gibi hareket ederek, belli iyonların geçişine izin verirken belli iyonların geçişini engellemeleri bilinç ve akıl gerektiren eylemlerdir. Çünkü burada tesadüfi bir geçiş yoktur, aksine bilinçli bir seçim mekanizması vardır. Şuursuz molekül yığınlarının bu görevleri kendi kendilerine edinmeleri, şüphesiz ki mümkün değildir. Tüm bunlar evrimcilerin kabul etmedikleri bir gerçeği bize göstermektedir: Bilinçli yaratılış.
Nöron (sinir hücresi) içinde elektrik yüklü kimyasalların, yani iyonların oluşturduğu mükemmel bir denge söz konusudur. Nöronlarda önemli görevler üstlenen iyonlar; 1 artı yüke sahip olan sodyum ve potasyum, 2 artı yüklü kalsiyum ve 1 eksi yüklü klorid iyonlarıdır. Nöron, “dinlenme” konumundayken negatif yüklüdür. Bu durumda sinir hücresi içinde, eksi yüklü proteinler ve çeşitli iyonlar bulunur. Nöron içindeki potasyum iyonu dış ortama oranla daha fazla, klorid ve sodyum iyonu ise daha azdır. Hücre içindeki iyonların dengesi özel bir amaca hizmet edecek şekilde düzenlenmiştir: Elektrik akımı ve sinyal iletimi.
Elektrik sinyali olarak gelen ve alıcı sinir hücresinin zarındaki alıcılara bırakılan mesaj, hücre içinde adeta domino taşlarının hareketini andıran bir dizi işlem başlatır. Kusursuz bir düzen içinde birbiri ardına gerçekleşen bu işlemler, hücre zarındaki belirli iyon kanallarının açılmasına yol açar. Böylece hücre içine alınan sodyum iyonları, başlangıçta negatif elektrik yüklü (-70 milivolt) olan hücrenin nötr duruma geçmesine neden olurlar. Hücre içi ile dışı arasındaki iyon transferi de yeni bir elektrik sinyalini açığa çıkarır. Bundan sonra mesajı ileten ve görevini tamamlayan sinir hücresi tekrar dinlenme konumuna geçer. Bu geçiş, sodyum ve potasyum kanallarının saniyenin binde birinden küçük sürelerde açılıp kapanmasıyla gerçekleşir. Burada olabildiğince sadeleştirerek anlattığımız bu işlemler, son derece detaylı aşamalar içerir. Tek bir hücrenizdeki elektrik üretimi sizin denetiminize bırakılmış olsa, kanalların açılıp kapanmasını denetlemeniz, iyon dengesini sağlamanız ve tüm işlemleri saniyenin binde birinden daha küçük zaman aralıklarında gerçekleştirmeniz gerekecekti. Ancak ne böyle bir düzeni kurmanız, ne de böylesine hızlı işleyen bir sistemi yönlendirip kontrol etmeniz mümkün olmayacaktı. Oysa bu sistem milyarlarca sinir hücrenizde, siz uyurken dahi devam etmektedir.
Bazı hücreler diğerlerinden daha fazla elektrik üretir. Bunun miktarı hücrelerin yaptıkları işe ve elektriği neden kullandıklarına göre değişir. Örneğin sinir hücreleri ve kalp hücreleri çok fazla elektrik üretirler, çünkü sinir hücrelerinin, mesajlarını uzak mesafelere iletmeleri gerekir. Hücrelerin, yaptıkları işin önemini, ne kadar enerjiye ihtiyaç duyacaklarını bilmeleri, bunu kusursuzca hesaplamaları ve bir ömür boyu bu sorumluluğu aksatmadan yapmaları olağanüstü bir durumdur. Bu, bize vücudumuzdaki elektrik üretiminin de bilinçli olarak gerçekleştiğini gösteren bir başka delildir. Çünkü tek başına bu özellik bile bizim yaşamımızı sağlayan koşullardan biridir. Örneğin kalp hücreleri şu an ürettiklerinden daha az elektrik üretiyor olsalardı, detaylarına ileride değineceğimiz pompalama işlemini gerektiği gibi yapamayacak, kan tüm hücrelerimize oksijen ve besin taşıyamayacak ve hayati bir tehlike söz konusu olacaktı. Görüldüğü gibi vücudumuzdaki kusursuz tasarımın yanı sıra, işleyişindeki her türlü detay da son derece hikmetlidir.
İnsan vücudundaki hücrelerin yapısında gereksiz veya eksik olan hiçbir şey yoktur; herşey olması gerektiği gibidir. İnsan vücudunda yer alan 100 trilyon hücrenin her biri farklı işlevleri yerine getirmek üzere uzmanlaşmış olmalarına rağmen, tümü kusursuz bir organizasyona ve işleyişe sahiptir. Sadece müstakil olarak değil, aynı zamanda vücudun diğer hücreleri ile de çok etkin bir iletişime ve ilişkiye sahiplerdir. Bu hücreler birbirleriyle elektriksel mesajlarla haberleşir, gerekli bilgileri alır ya da gönderirler ve yapmaları gereken işi eksiksizce yerine getirirler.
|
Hücrelerin elektriksel özelliği bilgi aktarımına ve sinyallerin taşınmasına imkan verecek özelliktedir. Hücre zarındaki kanallar, sodyum iyonları için kapılarını açar ve elektrik potansiyeli saniyenin binde biri kadar bir süre içinde aniden değişir. Bu özellik hücre zarında gerçekleşen biyoelektriksel işlemler -dolayısıyla canlının vücut fonksiyonları- için hayati derecede önemlidir. |
Mimarlar da bir binanın projesinde pek çok detayı göz önünde bulundururlar, bu detaylardan herhangi birinin eksik veya fazla olmasının, tasarımlarına zarar vereceğini bilirler. Nitekim zaman zaman bina kolonlarının, olması gerekenden biraz daha ince olması ya da inşaatta birkaç kiriş az kullanılması, onlarca katlı binaların çökmesine sebep olabilmektedir. Bu nedenle kullanılan malzemelerin miktarı, cinsi, sağlamlığı, proje aşamasındaki her çizgi çok önemlidir. Şu an içinde bulunduğunuz binanın sağlam bir şekilde ayakta duruyor olması, Rabbimizin vesile kıldığı akıl ve bilinç sahibi onlarca kişinin emeği, bilgisi, hesapları, planları, öngörüleri neticesinde gerçekleşmiştir. Kimse bu binanın inşa aşamalarının tesadüf eseri ortaya çıktığını ileri sürmeyecektir. Hücre içindeki düzenleme de tüm malzemelerin doğru miktarda ve doğru yerde kullanılmasını mutlak kılan ve olağanüstü ince hesaplamalar yapılmasını gerektiren mimari bir tasarıma sahiptir. Hücre, azot, karbon, su gibi maddelerden oluşan organik bir yapıdır ve vücudun diğer sistemleri ile bağlantı kuramadığı takdirde yok olup gidecektir.
Buraya kadar anlatılanlar, bir insanın ömrü boyunca çalışmasını sürdüren, nöronlardaki iletişim sistemlerinin oldukça sadeleştirilmiş bir anlatımıdır. Akıl ve bilgi sahibi bir insan bile bunları anlamakta güçlük çekerken, hücreler ve hormonlar milyarlarca insanda bu işlemleri büyük bir beceri ile ve hiç aksatmadan yerine getirmektedirler.
Peki sahip olduğumuz sinir hücrelerinin her birindeki son derece kompleks sistemler nasıl ortaya çıkmıştır? Vücudumuzdaki milyarlarca sinir hücresinin hayranlık uyandıran uyumu nasıl var olmuştur? Hiçbir karışıklığa meydan vermeden böylesine mükemmel bir iletişim nasıl sağlanmaktadır? Olağanüstü hassas dengeler ve zamanlamalar üzerine kurulu bir sistem, nasıl olup da hata yapmaksızın çalışmaktadır?
İnsanın aklına “nasıl”larla dolu yüzlerce sorunun gelmesi son derece doğaldır. Burada asıl garip karşılanması gereken, tüm bu gerçeklere rağmen sözü edilen kusursuz sistemlerin kör tesadüfler sonucu oluştuğunu iddia eden evrim teorisini savunmak için boş yere uğraşan bazı bilim adamlarının durumlarıdır. Hayatın kökenini rastgele oluşan hayali bir “ilk hücre”ye ve imkansız kelimesinin yetersiz kaldığı tesadüflere bağlamaya çalışan evrimcilerin yukarıdaki sorulara ve benzerlerine verebilecek cevapları yoktur.
Hiç şüphesiz böylesine mükemmel mekanizmaların varoluşunun tek bir açıklaması vardır: Hücreleri yoktan var eden, alemlerin Rabbi olan Allah’tır. Hücrelerin içindeki faaliyetleri ve aralarındaki kompleks iletişim sistemlerini en ince ayrıntısına kadar düzenleyen hepimizin Yaratıcısı olan Rabbimiz’dir.
O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)Domino Taşlarının Dizilimi ve Sinir Hücrelerindeki İşlemler
Ayağımızdaki acıya duyarlı hücrelerden yola çıkan uyarı, sinir hücreleri boyunca gerçekleşen iyon hareketleri neticesinde yayılır. Bu yolla uyarı, enerjisini kaybetmeden yolculuk yapar ve her seferinde hücre zarının her yeni bölgesinde enerjisini yeniden kazanır. Böylece uyarı sinir hücresinin aksonu boyunca seyahat eder ve aksondaki uyarı diğer bir sinir hücresine aktarılır.
Sinir uyarısının akson boyunca iletilmesi, dizili domino taşlarının zincirleme düşüşüne benzetilebilir. İlk domino taşına belli bir kuvvetle dokunduğunuzda, belli aralıklarla dizilmiş domino taşlarının tamamı sıra ile devrilecektir. İlk domino taşı devrildiğinde bir zincir reaksiyonu başlar, öyle ki devrilecek hiçbir domino taşı kalmayıncaya dek, bir sonraki domino taşları devrilir. Domino taşlarında gözlenen bu zincir reaksiyonun bir benzeri de nöronlar arası uyarıların yayılmasında görülür:
* İlk domino taşı yeterli kuvvetle itilene kadar düşmeyecektir; benzer şekilde bir sinir uyarısı da -eşik olarak ifade edilen- belli bir şiddette uyarılana dek harekete geçmeyecektir. Eşik olayı, özellikle duyulara ait sinyallerin iletilmesinde görülen bir durumdur. Örneğin çok zayıf sesleri duyamayız, çünkü bu seslere ait uyarı, işitmeyle ilgili sinirleri harekete geçirecek kadar güçlü değildir.
* Dizili domino taşları düşerken enerjilerinden bir şey kaybetmezler, böylece bu enerji son taşa kadar eksilmeden devam eder. Çünkü ayakta duran her bir domino taşı, kinetik enerjiyle (bir cismin hareketinden -hızından- dolayı sahip olduğu enerji) düşer. Sinir uyarıları da -dizili domino taşlarında olduğu gibi- yayıldıkça enerjilerinden bir şey kaybetmezler.
* Domino taşı yalnızca tek bir yönde yol almaktadır. Aynı şekilde sinir uyarıları da sadece dendrit-akson yönünde yol alırlar.
Görüldüğü gibi vücudumuzla ilgili öğrendiğimiz her detay hikmetli birer yaratılış örneğidir. Tüm bunların var oluşu bizi daha derin düşünmeye, herşeyin Yaratıcısı olan Rabbimiz’i daha çok sevmeye, O’na daha çok şükretmeye yöneltmelidir. Kuran’da iman eden kimselerin örnek davranışlarından bir tanesi şöyle haber verilmektedir:
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru.” (Al-i İmran Suresi, 191)Özel Yalıtım Maddesi: Miyelin Kılıf
Beyinden kaslara ve diğer organlara mesajlar gönderen ve bu mesajları beyne geri ileten sinir liflerinin dışı yağlı özel bir madde ile kaplanmıştır. “Miyelin” isimli bu yağlı doku, sadece sinir liflerini korumakla kalmaz, aynı zamanda bu liflerin elektrik uyarılarını iletmelerine de yardımcı olur.
Miyelin tıpkı elektrik kablolarının etrafındaki iletken olmayan plastik yalıtım malzemesi gibi görev yapar. Elektrik kabloları hem dokunanların zarar görmemesi, hem de elektrik kaçağı yapıp güç kaybına sebep olmamaları için yalıtılırlar. Eğer miyelin maddesi olmasaydı ya elektrik sinyalleri çevredeki dokulara sızarak mesajı bozacak ya da vücuda zarar verecekti. Ayrıca bu yalıtım maddesi iletkenliği büyük ölçüde artırarak, sinyalin daha hızlı hareket etmesini sağlar. Miyelinle kaplı olmayan sinirler uyarıları saniyede 1-2 metre hızla iletirken, miyelinle kaplı sinirler uyarıları saniyede 100 metre hızla iletirler.27
|
Sinir uyarıları tıpkı bir bayrak yarışında olduğu gibi,
bir nörondan diğerine aktarılır. Bu hikmetli yaratılış, sinyallerin
hızlarının ve etkilerinin azalmadan uzun mesafe katetmelerini sağlar.
Sinyallerin gönderilmesiSinir sisteminin vücudun her yerine ulaşan bağlantıları vardır. Bir kısmı -örneğin akciğerlerin nefes alıp vermesinde olduğu gibi- otomatik olarak çalışır. Diğer sinirler ise bir şey yapmak istediğinizde -örneğin yumruğunuzu sıktığınızda- harekete geçer.
Düşünmeden daha hızlı refleksler
Bazı sinirler beyne bağlanırlar; bazıları ise kasları harekete geçiren diğer sinirlere direkt olarak bağlanırlar. Bu kısa devreye ‘refleks’ denir.
Baş ve gövde arasındaki omurilik
Omurilik, beyin ve beden arasındaki bağlantıları kuran kalın sinir demetidir. Sinirler buradan, 30 çift daha küçük sinir demetine dallanır.
Sistemden sorumlu beyin
Beyin, gelen ve giden sinyalleri kontrol ve koordine eden sinir hücreleri kümesidir. Beynin elektrik sinyalleri EEG (Elektroensefalografi) denilen bir makine ile tespit edilebilir.
Gelen sinyaller
Bir sinir seti gözler, kulaklar, burun, deri ve diğer duyu organlarından sinyaller taşırlar. Bu duyusal sinirler, çevrede olup bitenleri haber verirler.
Giden sinyaller
Beyin bir emir verdiği zaman, motor sinir denilen diğer bir grup, sinir boyunca sinyal gönderir. Bu sinirler vücuttaki her kasla bağlantı içindedir. Küçük elektrik uyarıları kaslara ulaştıklarında, yayılır ve kasların gerginleşmesini sağlarlar. |
Bazı durumlarda sinyallerin zamanlaması olağanüstü boyutlardadır. Konuşma esnasında “b” harfinin telafuzunu “p” harfinin telafuzundan ayırt edebilmeniz için, “p” harfini çıkartacak şekilde ses tellerinizi hareket ettirmenizden saniyenin otuz binde biri kadar bir süre önce dudaklarınızın açılması lazımdır. Böylece “p” harfini, eş zamanlı olarak dudaklarınızı açıp ve ses tellerinizi titretmeniz sonucunda ortaya çıkan “b” harfi ile karıştırmamış olursunuz. Yani “b” ile “p” harfleri arasındaki ayrımı saniyenin otuz binde biri kadarlık süreye borçluyuz.30 Bu ayrım hayatımızda iletişim açısından son derece önemlidir. “Pot” ve “bot” kelimeleri arasındaki anlam farkını sağlayan işte bu küçük zaman dilimidir. Beyin bu zamanlamayı kendi kendine yaptığı için, sizin bunun üzerinde “düşünmeniz” bile gerekmez. “P” ya da “b” harflerini seslendirme sinyali düşüncelerinizde belirdiğinde, bu olayların tümü de birbirini izleyerek gerçekleşir.
Dizili domino taşları arasından bir tanesini çıkardığınızda, taşların birbirini iterek devirmesi bu boşluk noktasında kesintiye uğrar. Aynı şekilde hasarlı miyelin kılıfı da sinir uyarılarının iletilmesini kesintiye uğratacaktır. Bir domino taşının eksilmesinin etkisi, ciddi bir sinir veya omurilik hasarının etkilerine benzetilebilir. Bu hasar giderilene kadar sinir uyarısı yayılamaz.
|
Sinir Hücrelerindeki Yalıtım Olmasaydı MS (multipl skleroz), hatalı çalışan bağışıklık sisteminin miyelin kılıfına zarar verdiği bir hastalıktır. Bunun sonucunda hücre zarı açılır ve akson boyunca sodyum kaybedilir. Hastalık ilerledikçe miyelin azalır ve uyarıların iletim hızı saniyede birkaç metreye düşer. Zaman içinde sızıntı o kadar fazla olur ki hücre uzantıları olan aksonlar artık mesajı iletemez hale gelir ve hedef kas felç olur. Vücudumuzdaki elektriksel sistemin çok küçük bir detayı olan miyelin kılıfın dahi bizim için çok büyük önemi vardır. Bu detayların her biri Rahman ve Rahim olan Rabbimiz’in yaratmasındaki üstünlüğün örnekleridir. |
Ranvier Düğümlerinin Yaratılışındaki Hikmet
İnsanlardaki sinir sinyalleri genellikle saniyede 100 metre yol alabilir.31 Peki böylesine bir hız nasıl başarılmaktadır? Bu başarının sırrı miyelin kılıfının yerleştiriliş şeklinden ileri gelmektedir. Miyelin kılıf, “Ranvier düğümleri” (nodes of Ranvier) denilen noktalarda kesintiye uğrar. Yaklaşık her milimetrede bir, bu kılıf üzerinde birkaç mikron (milimetrenin binde biri) genişliğinde bir düğüm bulunmaktadır.
Hücre zarı üzerindeki iyonların geçişini düzenleyen sodyum ve potasyum kanalları da bu düğümlerde toplanır. Sodyum iyonlarını takip eden sinyaller de bu düğümlere doğru yönelirler. İşte bu yöntem sayesinde, merkezi sinir sisteminden ya da omurilikten ayak parmağınıza sinyalin aktarılması saniyenin yüzde biri kadar kısa bir süre içerisinde gerçekleşir.32 Gerald L. Schroeder dünyanın önde gelen üniversitelerinden Massachussets of Technology’de moleküler biyoloji ve kuantum fiziği alanlarında doktorasını yapmış bir bilim adamıdır. Time, Newsweek ve Scientific American gibi dergilerde bilim yazarlığı yapan Schroeder, her fırsatta bedenimizdeki tasarım karşısındaki hayranlığını dile getiren bilim adamlarından biridir. Bir ifadesinde vücudumuzdaki olağanüstü sistemle ilgili şunları dile getirmektedir:
|
Hücre zarındaki protein kanalları, miyelin kılıfın kesintiye uğradığı alanlarda -Ranvier düğümlerinde- toplanmışlardır. Hücre zarında oluşan potansiyel enerji, bu düğüm noktalarında, bir düğümden diğerine atlayarak ilerler. Allah’ın yarattığı bu özel tasarım bir nöronun sinyali iletme hızını artırır. Miyelin kılıf bir yalıtım malzemesi gibi işlev görür ve sinir uyarılarının daha hızlı hareket etmesini sağlar. Bu kılıf olmadığında veya hasar gördüğünde, sinirler beyne giden veya beyinden gelen elektrik uyarılarını iletemezler. |
… Çoğumuzda hayat mekanizmalarının tam da olması gerektiği biçimde çalışması mucizevi bir şeydir. Bu mekanizmalarda gerçekleşen aksaklıklar büyük trajedilere yol açabilmektedir. Yukarıda tarif ettiğim ve açıkladığım sistem [Ranvier düğümleri] çok miktarda kompleks bilginin aktarımı için gerekli olan mekanizmanın sadece çok küçük bir parçasıdır. Burada söz konusu olan paralel bilgi işlem ve kusursuz zamanlama en üstün bilgisayarlardaki kadar zarif bir yapıya sahiptir. Belki bir gün biz komünikasyon teknolojilerinden faydalanarak kendi bedenlerimizdeki işleyişleri taklit edebilir ve bunları kullanabiliriz, ama o zamana kadar kimyamızdaki işleyişler karşısında hayrete kapılmaya devam edeceğiz.33Sinyallerin sinir hücreleri boyunca aktarılması için, her bir sinir zarının sırayla harekete geçirilmesi gereklidir. Bunun meydana gelmesi için gereken zaman, uyarının sinir boyunca iletimini oldukça yavaşlatmaktadır. Ancak bu gecikmenin tedbiri vücudumuzda önceden alınmıştır. Miyelin kılıfın varlığı ve bu kılıfın Ranvier düğümleri olarak ifade edilen noktalarda kesintiye uğraması iletimin çok hızlı olmasına sebep olur.
Sinyallerin İletimindeki Hız
Hücrenin kendini şarj etmesi, sonra deşarj olması, kimyasal maddelerin salınması, parçalanması ve yeniden yapılanması bir saniyede birkaç yüz kez gerçekleşebilir. Bu faaliyetler bir cümle içinde tanımlanmasına rağmen, her biri son derece kompleks işlemlerdir ve böylesine bir sürat içinde gerçekleşmeleri hayranlık verici bir durumdur. Tüm bunları planlamak ve üretmek için gerekli olan bilgiler ise, kalıtsal bilgilerimizi taşıyan DNA’mız üzerindeki şifrelerde kayıtlıdır.
Elektrik uyarıları daha evvel de belirttiğimiz gibi beyinde milisaniyeler içinde seyahat edebilirler. Bazı sinyaller ise ekspres yol izlerler. Örneğin parlak ışıkta göz bebeğinin büzülmesi, anlık bir hareket olarak gerçekleşir: Göz bebeğinin küçülmesi talimatı, göz hücreleri ile irisin büzülmesini kontrol eden beyin sapı nöronları arasındaki dört ya da beş sinapsi içerir.
İnsan vücudunda diğer canlılardan farklı olarak elektrik sinyallerinin yalıtım maddesiyle hızlandırılması, bilinçli yaratılışın göstergelerinden biridir. Çünkü vücudumuzdaki elektrik sistemi hem hızlı bir iletişim sağlamaktadır, hem de hareket kabiliyetimizi engellemeyen, estetik görünümü bozmayan bir tasarıma sahiptir. Tüm bunların birarada karşılanması kuşkusuz tesadüflerle açıklanabilecek bir durum değildir. Burada açıkça üstün bir akıl ve ilim sergilenmektedir. Bu akıl ve ilmin sahibi ise herşeyin Yaratıcısı olan Yüce Rabbimiz’dir. Kuran’da Allah insanın yaratılışı ile ilgili şöyle bildirmektedir:
Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. (Tin Suresi, 4)
|
Bir çiçek tarlasına baktığınızı düşünelim. Her bir
çiçeğin her yaprağından güneş ışığının parıltılarının yayıldığını…
Gözleriniz binlerce yaprağı aynı anda görüyor. Retinadan beyninizin
görme merkezine uzanan bir milyon optik sinirin üzerindeki milyonlarca
iyon kanalı açılıyor ve gelen görüntüler saniyede otuz devir yapan
biyoelektrik sinyaller olarak görme merkezine ulaşıyor. Bu biyoelektrik
sinyallerle kaydı tutulan yaprak hareketlerinin bilgisi beyninize
ulaşmış oluyor. Paralel olarak gerçekleşen milyarlarca kimyasal
reaksiyon sayesinde, veriler eş zamanlı olarak kaydediliyor. Bu
reaksiyonların her biri eş zamanlı değil de sıra ile gerçekleşseydi,
görüntümüz parça parça oluşsaydı; hareketler, biçim, renkler, üç boyut
hissi ayrı ayrı algılansaydı, dünyamız kuşkusuz bir kaos ortamına
dönerdi. Ancak Allah’ın rahmetiyle bunların hiçbiri olmaz ve parlak,
renkli, üç boyutlu ve kesintisiz bir görüntü ile yaşarız.
|
| AYAĞINIZA ÇİVİ BATTIĞINDA YAŞANANLAR
Bu reaksiyonların sonucunda, deriye çivinin batması ile ilgili bilgi, sinirler aracılığıyla yukarı doğru iletilir. Bu bilgi omuriliğe gelir, buradan diğer sinir hücrelerine aktarılır. Sinir hücrelerinin bazıları beyindeki acı duyusunun kayıtlı olduğu bölgeye aksonları aracılığıyla bu bilgiyi taşırlar. Diğerleri ise motor sinir hücreleri ile beraber kaslara doğru sinyal gönderirler. Bu bağlantılar kas kasılması ve ayağın geri çekilmesi emrini verirler. Birkaç saniye içinde olup biten bu olayın gerçekleşmesi için çok sayıda sistem devreye girmiştir. Bu sistemlerin çalışması için gerekli parçaların her biri ise, başlı başına kompleks mekanizmalardır. Görüldüğü gibi çok ince hesaplar ve hassas planlar üzerine kurulu sistemlerle kuşatılmış olarak yaşamaktayız. Tüm bunlar bize her yeri sarıp kuşatan Rabbimiz’i hatırlatan ve O’nun ilmini gereği gibi takdir edebilmemizi sağlayan yaratılış mucizeleridir. Bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmektedir: … Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendi. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi O’dur. (Yusuf Suresi, 100) |
Hücrenin Elektrik Üreten Enerji Santralleri: Mitokondriler
Bulunduğunuz yerden kalkıp yürümeniz, ayakta durmanız, nefes almanız,
gözlerinizi açıp kapamanız kısacası hayatta olmanız için gereken
enerji, hücrelerinizdeki ‘mitokondri’ denilen santrallerde üretilir.
Fabrikalar için gerekli enerji ihtiyacı nasıl enerji santralleri
tarafından sağlanıyorsa, vücudumuzun enerjisi de hücre içindeki mikro
enerji santralleri olan “mitokondri” isimli bu organeller tarafından
sağlanır. Mitokondri olmaksızın hücreler yapmaları gereken işlerin
hiçbirini gerçekleştiremezler: Mitokondrisiz kas hücreleri hareket
edemez, karaciğer hücreleri kanı temizleyemez, beyin hücreleri de emir
veremezler.
Bir insan dinlenirken saatte yaklaşık 100 kilokalorilik (420 kilojul) güce ihtiyaç duyar. Bu da standart bir ampulden biraz daha fazla olan 116 watt’lık enerjiye eşdeğerdir. Fakat bu ihtiyaç biyokimyasal açıdan, mitokondrimizin karşılaması beklenen şaşırtıcı bir miktardır.1
1 Peter Rich, “Chemiosmotic coupling: The cost of living”, Nature, vol. 421, 6 Şubat 2003, s. 583. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder