ELEKTRİK AKIMI ÜRETEN HÜCRELER: NÖRONLAR

Vücudumuzu
saran sinirler ‘nöron’ adı verilen yüzlerce, kimi zaman binlerce sinir
hücresinden oluşurlar. Bir nöronun ortalama genişliği 10 mikrondur.
4(Bir
mikron milimetrenin binde birine eşittir.) Bir insan beyninin içindeki
100 milyar nöronu, tek bir çizgi halinde yanyana getirebilseydik; 10
mikron genişliğindeki ve çıplak gözle görülemeyen bu çizginin uzunluğu
tam 100 kilometre olurdu. Nöronların küçüklüğünü şöyle bir örnekle de
gözümüzde canlandırabiliriz: Bir nokta işaretine 50 tane,
5 bir iğne başına ise 30.000 tane nöron sığdırabilirsiniz.
6

Ayağınıza bir cismin batması ile, beyninizin acıyı algılaması arasında
sadece saniyenin binde birkaçı kadar bir zaman farkı vardır. Fark
edemediğiniz bu kısa süre içinde, ayak parmağınızdan beyninize mesaj
iletilmiş olur. Böylece siz de ayağınızı, daha fazla zarar görmeden
yerden çekersiniz.
|
Nöronların tasarımı, vücuttaki uyarıları taşımak üzere
hazırlanmıştır. Nöronların çoğunun görevi komşu nöronlardan sinyaller
almak, daha sonra bunları bir başka nörona ya da hedef hücreye
iletmektir. Nöronlar bir saniyede binlerce kez bu işlemi yaparak
birbirleriyle haberleşebilirler.
Bir nöron, duruma göre kapatılıp açılan bir elektrik prizine
benzetilebilir. Tek başına bir nöron, sinir sisteminin birbiriyle
bağlantılı elektrik devrelerinin içinde sadece çok küçük bir parçadır.
Ancak bu küçük devreler olmadan canlılıktan söz etmek mümkün değildir.
Alman Federal Fizik ve Teknoloji Enstitüsü’nde profesör olan Werner Gitt
bu küçük alana sığdırılmış dev kompleksi şöyle tarif etmektedir:
Eğer her nöronu tek bir iğne başı
ile temsil ederek, sinir sistemini bir elektrik devresiyle anlatmak
mümkün olsaydı, böyle bir devre şeması için birkaç km2′lik bir alan
gerekecekti… Tüm dünyayı saran telefon ağından birkaç yüz kat daha
kompleks olacaktı.7

Yukarıdaki
alıntıda da vurgulandığı gibi, sinir sistemi çok kompleks bir şebeke
gibi çalışır. Vücudumuzdaki bu kompleks bilgi ağının işleyişi ise,
nöronların kusursuzca görevlerini yerine getirmelerine bağlıdır.
Nöronların bir yönden diğer yöne gerçekleşen, ritmik ve koordine
hareketi ile her organ, kas, eklem, sistem ve hücre vücudumuzdaki
görevlerini bizim talimatlarımıza, takibimize ihtiyaç duymadan
gerçekleştirir. Ayrıca vücudumuzda her gün milyonlarca hücre ölmesine
rağmen, bunlar vücut dengesini bozmadan ve hiçbir aksamaya sebep olmadan
vücuttan atılırlar. Bu arada yine mükemmel bir sistemle ölenlerin
yerini yenileri alır. Bunda da zamanlama ve ölçü açısından hiçbir kusur
olmaz. Bizim ise bu faaliyetler üzerinde hiçbir kontrolümüz olmaz ve
bunların herhangi birinde bir kesinti meydana gelmediği sürece, sağlıklı
olarak yaşamaya devam ederiz.

Mutfağınızda
yalın ayak dolaşırken, ayak parmağınıza bir cam parçasının battığını
varsayalım. Camın batması ile beyninizin acıyı algılaması arasında
sadece saniyenin binde birkaçı kadar bir zaman farkı vardır. Bu süre o
kadar küçüktür ki, farkına varmanız mümkün değildir. Ancak fark
edemediğiniz bu süre içinde, ayak parmağınızdan beyninize mesaj
iletilmiş olur. İşte bu hızlı ve kusursuz iletişim, ‘nöronlar’
tarafından gerçekleştirilir. Böylece siz de ayağınız daha fazla
kesilmeden, ayağınızı yerden çekersiniz. Böyle bir sistemin
kendiliğinden tesadüf eseri oluşması, hiç şüphesiz ihtimal dışıdır.
Ancak evrim teorisini körü körüne savunan bir kısım çevreler
vücudumuzdaki bu mükemmel düzenin kaynağını tesadüflerle açıklamaya
çalışırlar. Bu iddiaların anlamsızlığını şöyle bir örnekle
açıklayabiliriz:
Etrafımızdaki elektrikli aletlere bir bakalım: Her biri belirli bir
amaç doğrultusunda dizayn edilmiştir. Plastik ve elektronik aksamı,
düğmeleri, kablosu ve diğer parçalarıyla birlikte hayatımızı
kolaylaştırmak için özel olarak tasarlanmışlardır. Elimize aldığımız tek
bir saç kurutma makinesi için dahi geri planda onlarca kişi çalışmış,
çeşitli tesislerden, çok sayıda bilim dallarından, uzman kişilerin
fikirlerinden ve çizdikleri tasarımlardan faydalanılmıştır. Sonucunda
ortaya kullanımı kolay, işlevsel bir alet çıkmıştır. Akıl ve mantık
sahibi hiç kimse de böyle bir cihazın tesadüf eseri oluşabileceğini öne
sürmemiştir. Vücudumuz ise herhangi bir elektrikli aletten çok daha
kompleks bir elektriksel sisteme sahiptir. Bu nedenle böyle bir ihtimal
insan vücudundaki bu olağanüstü tasarım için çok daha imkansızdır.
Sinyal Taşımak İçin Özel Bir Tasarıma Sahip Nöronlar
Tüm nöronlar; bir çekirdek, elektrik
sinyalleri taşıyan ‘dendrit’ adı verilen kısa lifler ve sinyalleri uzağa
taşıyan ‘akson’ adı verilen uzun bir lif içerirler. İplik kadar ince
olabilen sinir hücresi, yaklaşık 1 metre uzunluktadır. Bazen mesajlar,
sinirler boyunca çok daha uzun mesafeler kat etmek zorunda kalır.
8
Saniyenin Binde Birine Sığdırılmış İşlemler
Gördüğümüz, duyduğumuz ve dokunduğumuz herşey, beyin ve vücut arasındaki
sinir hücreleri yolu ile hareket eden elektrik sinyallerine dönüşür.
Ciltlerce kitapta anlatılan bu işlemler, Yüce Rabbimiz’in ilmi ile,
saniyenin binde birinden daha küçük zaman aralıklarında olup biter.
|
Bir nöron gövdesini, ileri teknolojiye sahip bir telefon santraline
benzetmek mümkündür. Ancak bu hücresel telefon santrali 0.004 ile 0.1
milimetre arasında değişen boyutlarıyla ve geniş çaplı iletişim
mekanizmalarıyla günümüz dünyasında eşi olmayan bir tesistir. Nöronlarda
diğer hücrelerden farklı olarak dendrit ve aksonlar yer alır. Akson ve
dendritler de sözü edilen muazzam tesisin diğerleriyle iletişimini
sağlayan haberleşme hatlarını meydana getirirler. Dendritler mesaj
alırken, aksonlar mesaj gönderirler.
Bir nöronun uyarı
göndermesi saniyenin binde biri kadar kısa bir süre içinde gerçekleşir.
Bu nedenle bir nöronun saniyede 1.000 sinir uyarısı göndermesi
mümkündür. Fakat genel olarak saniyede 300-400 kadar uyarı gerçekleşir.
9 En büyük ve kalın sinir lifleri, elektriği saniyede 150 metre hızla iletirken, en ince olanlar saniyede 90 metre hızla iletir.
10 Bir
nöronun içinde bilginin bozulmadan taşınması ve gerekli yerlere
iletilmesi son derece şaşırtıcı bir durumdur. Ancak söz konusu olayların
gerçekleşme sürati en az bunlar kadar hayret verici bir olaydır. Bir an
için vücudumuzdaki tüm kompleks sistemlerin var olduğunu ancak sinir
hücrelerimizdeki bilgi iletiminin daha yavaş olduğunu düşünelim:
Baktığınız manzaranın güzelliğini, yediğiniz yemeğin tadını,
dokunduğunuz yerin parmağınızı yakacak kadar sıcak olduğunu saatler
sonra algıladığınızı ya da size sorulan bir soruyu anlayıp cevap
vermenizin onlarca dakika sürdüğünü… Karşıdan karşıya geçmek, araba
kullanmak, çatalınızı ağzınıza götürmek, beğendiğiniz bir kıyafet
hakkında yorum yapmak ve daha sayfalarca örneklendirebileceğimiz sayısız
davranış ve düşünce, yaşantınızda ciddi boyutlarda uyumsuzluğa, hatta
hayatınızı tehlikeye atacak durumlara dönüşebilirdi. Zamanlamanın
algıladığımız olay ve konuşmalarla uymaması, bizim için hayatı yaşanmaz
bir hale getirebilirdi. Üstelik burada sadece istemli olarak yaptığımız
davranışları dikkate aldık. Bir de vücudumuzun kalp atışı gibi irademiz
dışındaki faaliyetleri vardır ki, bunlarla ilgili sinyallerin
yavaşlaması hayati sonuçlar doğurabilirdi. Ancak Rahman ve Rahim olan
Rabbimiz’in nimetiyle, insan vücudunda herşey olması gerektiği gibidir.
Bir Kuran ayetinde Allah’ın herşeyi bir ölçü ile yarattığı şöyle haber
verilmektedir:
Allah, her dişinin neyi yüklendiğini (neye hamile
kaldığını) ve döl yataklarının neyi eksiltip neyi eklediğini bilir.
O’nun Katında herşey bir miktar (ölçü) iledir. (Ra’d Suresi, 8)
Vücudumuzu Kuşatan Kablolar: Dendrit ve Aksonlar
Dendritler çok sayıda kısa uzantıdan
oluşurlar ve hücrenin kökleri gibidirler. Dallanmış yapıdaki dendritler,
diğer nöronlardan gelen haberlerin alınması ve hücrenin gövdesine
iletilmesinde görev alırlar. Diğer bir deyişle dendritler elektrik
kabloları gibi hücreye giren sinyalleri iletmek için hizmet verirler.
Her bir nöron, sinyalleri hücreye taşıyan 100.000 kadar dallanan
dendrite sahiptir.
11
Beynin ve omuriliğin dışındaki aksonlar ise
genellikle beyne duyu alıcılarından bilgi getiren ya da kaslara, salgı
bezlerine ve iç organlara emirler taşıyan kablolar gibidirler. Aksonlar
hücrenin gövdesinden çıkan, uzun, çoğunlukla tek bir uzantıdan oluşan,
uyarıların gönderildiği ince liflerdir. Aksonlar yaklaşık 20 mikron
(milimetrenin binde biri) çapındaki genişlikleri ile bir saç telinden
daha incedirler; boyları ise bir metreye kadar uzayabilir.
12

Aksonların
çarpıcı bir diğer özelliği ise, tek bir aksonun 10.000 kadar terminale
(uç kısım) ayrılabilmesidir. Böylece her bir terminal, farklı bir nöron
ile bağlanabilir ve aynı anda birden fazla bölgenin uyarılmasını
sağlayabilir. Her bir nöron binden fazla nörondan sinyal alabildiği
için, tek bir nöron aynı anda birkaç milyon farklı bilgiyi taşıyabilir.
13 Bu
muazzam bir rakamdır. Bu özellik birden fazla kas lifinin hareket
ettirilmesinin gerektiği durumlarda çok önemli bir rol oynar. Bu
yapılarıyla sinir hücreleri uzun zincirlerden oluşan, yoğun bir şebeke
gibidir. Bir an için sinirlerin böyle bir yapısının olmadığını
düşünelim. Bu durumda her uyarının sıra ile iletilmesi gerekecek, bu da
vücuttaki hızlı ve kompleks sinyalleşme sistemini alt üst edecekti.
Dendritlerin ucundaki akson terminallerini prizlere takılan fişlere
benzetebiliriz. Böylece tıpkı prizden fişe elektrik akımının devam
etmesi gibi, iki sinir hücresi arasındaki elektrik sinyali de devam
eder. Aksonların ucundaki bu bağlantı noktaları diğer hücre üzerindeki
alıcıya bağlanır ve hücreler arası bilginin geçişini sağlarlar.
Aksonlar, sinir sisteminin farklı noktaları arasındaki iletişimi
sağlamaları açısından, bir elektrik devresindeki, çeşitli noktaları
birbirine bağlayan tellere de benzetilebilir.
Bu özelliklerin her biri vücudumuzdaki iletişim ve koordinasyon
açısından vazgeçilmez öneme sahiptir. Varlığımız ve sağlıklı bir yaşam
sürmemiz tüm bu detayların kusursuzca çalışmasına bağlıdır. Bu
detayların vücudumuzda yaratılmış olma amaçlarından biri, Rabbimiz’in
ilim ve sanatını sergilemektir. Bize düşen sorumluluk ise Rabbimiz’in
büyüklüğünü, üzerimizdeki rahmetini gereği gibi takdir ederek
şükretmektir.
… Şüphesiz Allah, insanlara karşı (sınırsız) bir fazl
sahibidir. Ancak insanların çoğu şükretmiyorlar. İşte bu, sizin Rabbiniz
Allah’tır; herşeyin Yaratıcısı’dır; O’ndan başka İlah yoktur. Öyleyse
nasıl olur da çevriliyorsunuz? (Mü’min Suresi, 61-62)
Bilginin İşlenmesinde Sinapsların Rolü
Sinapslar, iki
nöronun akson terminallerinin uçlarındaki boşluklardır. İki nöron
arasındaki iletişim, ‘sinaps’ denilen bu bağlantı noktalarında kurulur.
Nasıl bir telefon santrali sayesinde aynı anda, çok sayıda insan
birbirleriyle konuşabilirse; benzer bir şekilde bir nöron da sinapsları
kanalıyla çok sayıda nöronla aynı anda haberleşebilir. Her bir nöronda
10.000 civarında sinaps vardır.
14 Bu,
bir nöronun aynı anda 10.000 ayrı sinir hücresi ile bağlantı
kurabileceği anlamına gelmektir. Dünyada tek bir telefon şebekesi
üzerinden aynı anda yüz milyonlarca telefon görüşmesi yapılacağını farz
etsek dahi, beynin kapasitesi bu kapasitenin çok üzerindedir: İnsan
beyni, içindeki sinapslar aracılığıyla bir katrilyon
(1.000.000.000.000.000) haberleşme yapabilir.
15 Bir
kişinin 10 hatlı bir telefon santralinde çalıştığında ne kadar
zorlandığını düşünecek olursak, tek bir sinir hücresinin 10 bin
bağlantıyı eş zamanlı gerçekleştirmesinin ne kadar olağanüstü bir
yaratılış örneği olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Nöronlar gelen sinyalleri toplar, mesajın kuvvetine göre iletilmesine karar verir ve bir başka nörona geçişini sağlarlar.
16 Nöronların
birbirine bağlantı noktaları olan sinapslar, iletilen sinyallerin
dağılma yönünü saptayarak bu iletişimin kontrolünü sağlarlar.
17 Sinir
sisteminin çeşitli bölgelerinden gelen tetikleyici (harekete geçiren)
ya da engelleyici (hareketi durduran) sinyaller, sinapsları bazen
iletime açarak bazen de kapatarak bu kontrolü sağlarlar. Böylece
sinapslar zayıf sinyalleri durdururken, kuvvetlilerin geçişine izin
verirler.
|
Vücudumuzun Elektrik Sigortaları: Sinapslar
Sinir hücreleri, vücudumuzun elektrik sisteminin -beyin, omurilik ve
sinirler- hasar görmesini ya da yanmasını engelleyen, ‘sinaps’ adı
verilen özel elektrik sigortalarıyla birbirlerine bağlanmışlardır.
Vücudumuzun fizyolojik işlevlerinin %95′inden fazlası otomatik olarak
yürütülür. Biz midemize, karaciğerimize, böbreklerimize, akciğerlerimize
işlevlerini sürdürmelerini söylemeyiz; ya da kalbimize düzenli olarak
atması için emirler vermeyiz. İnsanın elektrik sistemi, çok sayıda
işlemi yürüttüğü için sistemin korunması şarttır ve Allah’ın rahmetiyle
çok sayıda küçük elektrik sigortası tarafından bu koruma vücudumuzda
kusursuzca çalışmaktadır.
|

Dendritlerin ucundaki akson terminallerini prizlere takılan fişlere
benzetebiliriz. Böylece tıpkı prizden fişe elektrik akımının devam
etmesi gibi, iki sinir hücresi arasındaki elektrik sinyali de devam
eder.
|
Aynı zamanda zayıf sinyallerden bazılarını seçip büyüterek sinyalleri
tek bir yöne değil, çeşitli yönlere göndererek seçici bir faaliyet de
gösterirler. Nöronların, sinyalleri toplaması ve bunların geçişine karar
vermesinin, insana ait akıl ve bilinç gerektiren bir yapı olması
beklenir. Ancak bunu yapanlar sadece çok özel düzenlenmiş bir grup
moleküldür. Ne düşünme yetenekleri, ne gözleri, ne algılamaya yarayacak
organları ne de bunların benzeri bir başka mekanizmaları vardır. Bir
molekül grubunun, böylesine hayati öneme sahip sorumlulukları kusursuzca
yerine getirmesi, Allah’ın canlılar üzerindeki denetiminin, sonsuz
hakimiyetinin bir göstergesidir. Onlara bu kusursuz işlemleri yaptıran,
alemlerin Rabbi olan Allah’tır:
‘Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan
Allah’a tevekkül ettim. O’nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir
canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir
(dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)’ (Hud Suresi, 56)
Sinapslar ve Kesintisiz Elektrik Akımı
İki sinir hücresinin birleşme noktalarındaki, “sinaps” denilen
boşluklar, ancak binlerce kez büyütülerek görülebilecek kadar küçüktür.
Oysa iki hücre arasındaki bu boşluk, bir hücreden ötekine elektrik
uyarısının sıçramasını önleyecek kadar geniştir. Sinir sisteminde
milyarlarca nöron olmasına rağmen, bunlar hiçbir şekilde birbirlerine
değmezler. Dolayısıyla sinapslar vücudun elektrik sistemi açısından
aşılması gereken birer engeldir. Ancak bu kopukluklara rağmen,
vücudumuzdaki sinir ağında hiçbir kesinti yaşanmaz. Çünkü nöronlar
boyunca elektriksel olarak iletilen sinyaller, nöronlar arasındaki bu
boşluklarda kimyasal olarak devam ederler.
Saatte 390 kilometre hızla hareket eden bir sinyalin -elektrik akımının- aksonun ucuna ulaştığını düşünelim.
18 Bu
uyarı dalgası nereye gidecektir? Sinaps denilen bu boşluğu nasıl aşıp
yoluna devam edecektir? Bir sinyal bu boşlukta elektriksel özelliğini
yitirdikten sonra, diğer nöronda elektriksel bir sinyal olarak nasıl
devam edecektir? Bu durum, bir bakıma araba kullanırken bir nehirle
karşılaşmaya benzer. Bu noktada aracı değiştirmek gerekir. Tıpkı sizin
arabadan inip nehri tekne ile geçmeniz gibi, elektrik sinyali de yoluna
bir başka şekilde -kimyasal iletişimle- devam eder. Elektrik sinyalleri
yolculuklarını sinapslardaki bu kimyasal iletişim sayesinde, kesintiye
uğramadan gerçekleştirirler.
Bir
uyarı, akson terminaline ulaştığında iki nöron arasındaki küçük sinaps
aralığını atlayan ve komşu nöronun dendritlerindeki alıcı sinirlerini
harekete geçirecek kimyasallar taşıyan, bir mesaj paketi ortaya çıkarır.
‘Nörotransmitter’ olarak bilinen bu haberci moleküller, iki hücre
arasındaki boşluğu geçerek, bir milisaniyeden daha az bir sürede ikinci
nöronu harekete geçirirler.
19 Nörotransmitterler,
sinir hücresinin gövdesinde üretilir, akson boyunca taşınır ve akson
terminallerinde minik kabarcıklar içinde depolanırlar. Her kabarcık
içinde yaklaşık olarak 5.000 haberci molekül bulunur.
20Bu
kimyasallar uyarıcı ya da engelleyici sinyaller olarak çalışırlar.
Diğer bir deyişle nöronları ya bir elektrik uyarısı üretmeye sevk
ederler ya da üretilen uyarıyı engellerler.
21

Sinyali ileten nöron -verici- ve alan nöron -alıcı, sinaps noktalarında
karşı karşıya gelir. Belirli bir elektrik sinyali, verici sinir
hücresinin akson terminalindeki habercileri harekete geçirir. Kimyasal
habercilerle dolu kabarcıklar hücre zarı ile kaynaşır ve içindeki
molekülleri sinaps boşluğuna bırakır. Haberciler taşıdıkları mesajı,
nöronun zarı üzerindeki alıcılara iletirler. Farklı haberci moleküllerin
bağlantı kurduğu alıcılar da farklıdır. Alıcı ve verici nöronlar
arasındaki uyum da bilinçli yaratılışın açık bir göstergesidir.
Sağlıklı bir hayat sürmemiz için beynimizin içindeki bu sayısız
bağlantının hiçbir eksik ya da hata olmaksızın kurulmuş olması gerekir.
Bağlantılar arasındaki herhangi bir kopukluk ya da hata insan vücudunda
sayısız hastalığa veya sakatlığa yol açabilir.
Elektrik sinyalleri, bir yerden bir yere mesaj taşıyarak sinir
sistemi boyunca seyahat ederler. Sinir hücrelerinin arasında, elektrik
sinyalinin devam etmek için atlamak zorunda olduğu, ‘sinaps’ denilen
boşluklar vardır. Bazı elektrikli makinelerde elektrik sinyalleri bu
küçük boşluktan bir kıvılcım olarak atlar. Vücuttaki elektrik sinyalleri
de ‘nörotransmitter’ denilen kimyasal bir sinyalle bu boşluğu geçerler.
|
Son zamanlarda yapılan araştırmalar, her nöronun farklı kimyasal haberciler ürettiğini göstermektedir.
22 Diğer
bir deyişle her nöron, iletişimde kullanacağı habercileri üreten
kimyasal bir tesis gibidir. Nörotransmitterlerin 100 kadar farklı çeşidi
bulunur. Bazıları elektrik sinyallerinin tetiklenmesinde, bazıları
elektrik sinyallerinin durdurulmasında, bir kısmı hızlandırma ya da
yavaşlatmada, frekansı değiştirmeye, enerji depolamaya yarar. Her bir
nöron bu çeşitlerin yalnız bir ya da birkaç farklı türünü salgılar. Bir
nörotransmitter açığa çıktığında sinapsi geçer ve alıcı nöronun dış
zarında bulunan reseptör, bir proteini harekete geçirir. Sinapslar bu
noktada bu kimyasal habercilerin sinir hücreleri arasında taşındığı bir
ekspres yol olarak düşünülebilir. Aralarındaki mesafe ortalama olarak
0.00003 milimetredir.
23 Bu mesafe çok küçük olmasına karşın yine de elektrik sinyalinin aşması gereken bir boşluktur.
Salgılanan nörotransmitter miktarı, gerçekte
hedef dendrit ile bağlanması gerekenden çok daha fazladır. Ancak
buradaki fazlalık da vücudumuzun her detayında olduğu gibi, hikmetli bir
yaratılış örneğidir. Sinapste kalan fazla nörotransmitterler, siniri
bloke ederek fazladan sinyal gönderilmesini önlerler. Eğer fazla
moleküller, siniri bloke etmeselerdi, uyarının durması için geçen süre
saniyeler hatta dakikalar alacaktı. Fakat vücudumuzda sinyal iletimi tam
olması gerektiği kadar; saniyenin birkaç binde biriyle ölçülen
sürelerde gerçekleşir. Fazla olan nörotransmitter akson terminali
tarafından emilirken, geri kalanı da enzimlerle parçalanır.
24 Tıpkı
bayrak yarışında olduğu gibi, elektriksel bilgiler köprü görevi gören
nörotransmitterler aracılığıyla hücreden hücreye iletilir. Böylece haber
iletimi hücre uzantıları arasındaki boşluğa rağmen kesintiye uğramadan
devam eder. Peki birbirinden bağımsız bu iki sistem böylesine hayati bir
görevi gerçekleştirmek üzere ortaklaşa hareket etmeleri gerektiğini
nereden bilmektedir? Üstelik bu esnada aktarılan bilgide en ufak bir
değişiklik, unutma, gecikme, aksama olmaması ve bilgilerin seri bir
şekilde kusursuzca iletilmesi gereken yere ulaştırılması nasıl mümkün
olmaktadır?
Kuşkusuz bu sistemlerin her biri Allah’ın ilmi ve sanatındaki
ihtişamın bir yansımasıdır. Bu mucizevi sistemlerin kendi kendine
oluşmasını beklemek, şuursuz hücrelerin tesadüf eseri şuurlu
hareketlerde bulunduğunu savunmak ise açıkça akla ve mantığa aykırıdır.
|

Sinapslar hakkındaki araştırmalarıyla, 2000 Nobel Tıp Ödülü’nü kazanan Eric Kandel
|
SİNİR SİSTEMİNİN KOMPLEKS YAPISI, RABBİMİZ’İN SANATININ VE İLMİNİN GÖSTERGELERİNDEN BİRİDİR
Nöronlar arasında iletişimin kurulduğu noktaların yakın bir zamana
kadar sabit olduğu zannediliyordu. Sinapsin şeklinin, kimyasal
habercilerin yapısına göre değiştiğinin ortaya çıkarılması, Profesör
Eric Kandel’e 2000 yılı Nobel Tıp Ödülü’nü kazandırmıştır. Bu buluşla
beraber, sinapsların uyarının gücüne göre, biçimlerini düzenleyen bir
mekanizmaya sahip oldukları anlaşılmıştır. Örneğin, kuvvetli bir uyarı
durumunda sinaps büyür ve bu uyarının diğer hücrelere kayıp olmadan, en
verimli şekilde iletilmesine olanak sağlar. Sinapslardaki bu sistemin
keşfi, kabuklu deniz böceklerinde yapılan deneyler sonucunda mümkün
olmuştur. Profesör Kandel insanlardaki sinir sisteminin araştırmalara
olanak vermeyecek kadar kompleks olduğunu belirtmekte1 ve bir
açıklamasında sinir sisteminin kompleksliğinden şöyle bahsetmektedir:
Bizim çalışmamızı yönlendiren temel prensip, zihnin
beynimiz tarafından gerçekleştirilen bir dizi işlem olduğudur. Beynimiz,
dış dünyayı algılayan, dikkatimizi düzenleyen ve hareketlerimizi
kontrol altında tutan son derece kompleks elektronik bir aygıttır.2
1- 1. http://www.wsws.org/articles/2000/oct2000/nob-o26.shtml
2- Eric R. Kandel’s speech at the Nobel Banquet, 10 Aralık 2000; http://www.nobel.se/medicine/laureates/2000/kandel-speech.html |
EVRİM TEORİSİNİ AÇMAZA SOKAN ÖRNEKLERDEN BİRİ: NÖRONLAR

Elektron mikroskobuyla yapılan incelemeler, iki sinir hücresinin
birleşme noktalarında, “sinaps” adı verilen çok küçük bir boşluk
olduğunu ortaya çıkarmıştır. Söz konusu kopukluk ancak binlerce kez
büyütülerek görülebilecek kadar küçük olmasına rağmen, yine de bir
hücreden ötekine elektrik uyarısının sıçramasını önleyecek kadar geniş
sayılabilir. Ancak bu kopukluklara rağmen vücudumuzdaki sinir ağında
hiçbir kesinti yaşanmaz.
|
Sinir hücreleri vücudumuzu bir bilgisayar ağı gibi sarar. Bilindiği
gibi ağlar birbirine kablolarla bağlanmış haberleşme araçlarının en
ekonomik ve verimli yoldan kullanılma şeklidir. Vücudumuzdaki sinir ağı
üzerinde de bu türde kesintisiz bir bilgi akışı gerçekleşir. Sinirler
boyunca ilerleyen elektrik sinyalleri, beyin ve organlar arasında her an
sayısız emir ve uyarı taşırlar. Ancak sinir hücreleri vücudun bir
ucundan diğer ucuna uzanan tek parça kablolar şeklinde değildir. Uç uca
eklenmişlerdir, ama aralarında boşluklar vardır. Peki elektrik akımı bir
sinirden ötekine nasıl geçmektedir ve kesintisiz bilgi transferi nasıl
gerçekleşmektedir?
İşte bu aşamada çok karmaşık bir kimyasal sistem devreye girer. Sinir
hücreleri, sinaps denilen bağlantılar yoluyla mesajlar alıp iletirler
ve bu noktalarda nöronlar kimyasal sinyal alışverişi yaparlar. Sinir
hücreleri arasındaki bu özel sıvıda çok özelleşmiş bazı kimyasal
enzimler yer alır. Bu enzimlerin ‘elektron taşıma’ gibi olağanüstü bir
özellikleri vardır. Elektrik sinyali bir sinirin ucuna ulaştığında,
elektronlar bu enzimlere yüklenir. Enzimler de sinirler arası sıvıda
yüzerek taşıdıkları elektronları diğer sinire aktarırlar. Elektrik akımı
böylece bir sonraki sinir hücresine geçerek akmaya devam eder. Bu işlem
saniyenin çok küçük birimlerinde gerçekleşir ve elektrik akımı en ufak
bir kesintiye uğramaz.
Çoğu zaman vücudumuzda nelerin olup bittiğinin farkında bile olmayız.
Üzerinde düşünmemize gerek bırakmadan kusursuzca işleyen bu sistem pek
çok parçanın birbiriyle uyum içinde çalışmasını gerektirir. Tüm bu
detaylar, evrim teorisinin savunucularını açmaza sokan örneklerden
sadece küçük bir kısmıdır. |
VÜCUDUMUZDAKİ KESİNTİSİZ HABERLEŞME AĞI Nöronlar
vücudumuzdaki haberleşmeyi kendilerine özgü bir yöntemle
gerçekleştirirler. Bu yöntem olağanüstü komplekslikte elektriksel ve
kimyasal işlemleri kapsar. Gerek beyindeki gerekse beyin ile organlar
arasındaki kusursuz koordinasyon, bu şekilde sağlanır. Sıradan tabir
edilen hareketleri yaparken, örneğin şu an elinizdeki kitabı tutarken,
sayfalarını çevirirken veya satırlar arasında göz gezdirirken,
vücudunuzdaki sinir hücrelerinde son derece yoğun bir haber trafiği
yaşanır. Bu olağanüstü haberleşme ağını meydana getiren nöronlar (sinir
hücreleri) ne denli yakından incelenirse, mucizevi yaratılışları da o
denli daha iyi anlaşılır.
Sinir hücrelerinin birbirine değmedikleri halde kesintisiz iletişim
sağlaması, vücudumuzun fonksiyonları açısından son derece önemlidir.
Örneğin elinizdeki bu kitaba baktığınızda, kitap görüntüsüne ait
sinyaller ilk sinir hücresinde kalsa ve görme merkezine ulaşamasalar,
dış dünyaya ait görüntülerin hiçbiri oluşmayacaktı. Ancak görüntüler
Allah’ın bir rahmeti olarak kesintisizce, aralarında hiçbir kopukluk
olmadan bizlere sunulmaktadır. |
Kendi Enerjisini Üreten Hücreler

Vücudumuz
daha evvel de belirttiğimiz gibi elektrikle çalışan bir sistemdir.
Ancak vücudumuz görmeye alışık olduğumuz diğer elektrikli sistemlerdeki
gibi enerjisini dışarıdan almaz. Herhangi bir elektrikli aleti
düşünelim. Bu aletin fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için bir güç
kaynağından bu alete elektrik akımının olması, ya da piller aracılığıyla
bu enerjinin sağlanması gerekir. Aksi takdirde en gelişmiş makine dahi
olsa elektrik enerjisi mevcut olmadığında fonksiyonsuzdur. Vücudumuz ise
tüm bu sistemlerden farklı olarak ihtiyaç duyduğu enerjiyi kendisi
üretir. Trilyonlarca hücre, canlılığını sürdürmek için elektrik üretir
ve kullanır.
Her bir hücre vücudun çalışmasını sağlayan küçük birer pil gibidir.
Hücrenin çevresi potasyum, iç kısmı ise sodyum sıvısı ile doludur.
Sodyum ve potasyumu karıştırdığınızda iki mineral birbiri ile etkileşime
girer ve bir çeşit akım oluşur. Bu reaksiyonun sonucunda yan ürün
olarak elektrik açığa çıkar. Bu, bir arabanın aküsünün sülfürik asit ve
kurşun karıştırıldığında elektrik akımı üretmesi gibi bir durumdur.
Radyolar, kasetçalarlar, el fenerleri, saatler vs. gibi cihazlar nasıl
ki pillerden aldıkları enerjiyle çalışıyorlarsa, arabalar da akülerdeki
bu enerji olmadan çalışmaz. Çünkü piller ve aküler kimyasal enerjiden
yararlanarak küçük elektrik akımları üretirler.
Vücudun kullandığı elektrik ise
“biyoelektrik” kavramıyla ifade edilir. Biyoelektrik, iyon adı verilen
negatif ve pozitif yüklü parçacıkların hücresel değiş tokuşudur. Örneğin
potasyum bir hücre zarından dışarı serbest bırakıldığında ve onun
yerine hücre içine sodyum alındığında küçük bir elektrik akımı meydana
gelir. Akım geçtiğinde potasyum hücrenin içerisine ve sodyum da dışına
gönderilir. Sağlık ve beslenme alanında en tanınmış uzmanlardan Dr.
Lendon Smith’in açıklamasına göre, “Bu şekilde hücreler kendi
elektromanyetik akımlarıyla küçük piller gibi çalışırlar.”
25

Nöronlar hiçbir zaman birbirlerine dokunmazlar, ama bağlantı alanları
olan sinapslarda birbirlerine o kadar yakındırlar ki, sinir uyarıları
bir nörondan diğerine aralarında sanki bir elektrik devamlılığı varmış
gibi seyahat eder.
|
Elektrik Üretimi Açısından Hücre Zarındaki Özel Tasarım
Evimizdeki ışıkları yakan da elektrik akımıdır, ancak buradaki
elektrik akımı, elektronların hareketinden oluşur. Hücrelerinizdeki
elektrik ise “iyon”ların -elektriksel olarak yüklü atomlar ya da
moleküllerin- akımından meydana gelir. Hücreler potansiyel
enerjilerinden (var olan, kullan?ma haz?r bulunan enerji) iyonların
hareketi esnasında elektrik üretirler. Bu tıpkı, potansiyel enerjiye
sahip barajlardaki suyun, hidroelektrik santralden geçerken elektrik
üretmesi gibidir. Hücrelerde elektrik üretimi şu şekilde gerçekleşir:
Tüm hücrelerde, hücre zarları boyunca bir voltaj (elektriksel gerilim
farkı) vardır. Hücre zarındaki voltaj farkı “elektrik potansiyeli”
olarak ifade edilen bir elektrik akımı oluşmasını sağlar. Hücre zarının
içerisindeki bu elektrik potansiyeline “dinlenme potansiyeli” de denir
ve bu potansiyelin miktarı yaklaşık 50 milivolttur. Bütün hücreler bu
potansiyel enerjilerini hücre içindeki faaliyetlerini yürütmek için
kullanırlar. Ancak sinir ve kas hücreleri diğer hücrelerden farklı
olarak bu enerjiyi fizyolojik görevler için de kullanırlar. Kas
hücrelerinde bu akım sayesinde kasılma gerçekleşirken, sinir
hücrelerinde bu akım uyarı iletimini sağlar.
Hücre zarı üzerinde sadece belirli iyonların geçişine izin veren kanallar mevcuttur. (Detaylı bilgi için bkz.
Hücre Zarındaki Mucize,
Harun Yahya) Bu kanallar aracılığıyla iyonlar hücre içine veya dışına
pompalanırlar. Artı ve eksi yüklü parçacıkların hareketiyle hücre içi ve
dışı arasında elektriksel bir dengesizlik meydana gelir. Hücre içi ve
hücre dışı sıvılarındaki bu fark, denge oluşana kadar bir geçiş eğilimi
oluşturur. İçerisini dışarıdan ayıran hücre zarı bazı iyonların
geçmesine izin verirken diğerlerinin geçişini engelleyen yarı-geçirgen
özelliktedir. Bu yüzden hücre, elektriğe ihtiyaç duyduğunda tüm yapması
gereken, elektrik devresini tamamlamak için bu kanalların birini
açmaktır. Hücre zarındaki kanalların, güvenlik görevlileri gibi hareket
ederek, belli iyonların geçişine izin verirken belli iyonların geçişini
engellemeleri bilinç ve akıl gerektiren eylemlerdir. Çünkü burada
tesadüfi bir geçiş yoktur, aksine bilinçli bir seçim mekanizması vardır.
Şuursuz molekül yığınlarının bu görevleri kendi kendilerine edinmeleri,
şüphesiz ki mümkün değildir. Tüm bunlar evrimcilerin kabul etmedikleri
bir gerçeği bize göstermektedir: Bilinçli yaratılış.
Nöron (sinir hücresi) içinde elektrik yüklü kimyasalların, yani
iyonların oluşturduğu mükemmel bir denge söz konusudur. Nöronlarda
önemli görevler üstlenen iyonlar; 1 artı yüke sahip olan sodyum ve
potasyum, 2 artı yüklü kalsiyum ve 1 eksi yüklü klorid iyonlarıdır.
Nöron, “dinlenme” konumundayken negatif yüklüdür. Bu durumda sinir
hücresi içinde, eksi yüklü proteinler ve çeşitli iyonlar bulunur. Nöron
içindeki potasyum iyonu dış ortama oranla daha fazla, klorid ve sodyum
iyonu ise daha azdır. Hücre içindeki iyonların dengesi özel bir amaca
hizmet edecek şekilde düzenlenmiştir: Elektrik akımı ve sinyal iletimi.
Elektrik sinyali olarak gelen ve alıcı sinir hücresinin zarındaki
alıcılara bırakılan mesaj, hücre içinde adeta domino taşlarının
hareketini andıran bir dizi işlem başlatır. Kusursuz bir düzen içinde
birbiri ardına gerçekleşen bu işlemler, hücre zarındaki belirli iyon
kanallarının açılmasına yol açar. Böylece hücre içine alınan sodyum
iyonları, başlangıçta negatif elektrik yüklü (-70 milivolt) olan
hücrenin nötr duruma geçmesine neden olurlar. Hücre içi ile dışı
arasındaki iyon transferi de yeni bir elektrik sinyalini açığa çıkarır.
Bundan sonra mesajı ileten ve görevini tamamlayan sinir hücresi tekrar
dinlenme konumuna geçer. Bu geçiş, sodyum ve potasyum kanallarının
saniyenin binde birinden küçük sürelerde açılıp kapanmasıyla
gerçekleşir. Burada olabildiğince sadeleştirerek anlattığımız bu
işlemler, son derece detaylı aşamalar içerir. Tek bir hücrenizdeki
elektrik üretimi sizin denetiminize bırakılmış olsa, kanalların açılıp
kapanmasını denetlemeniz, iyon dengesini sağlamanız ve tüm işlemleri
saniyenin binde birinden daha küçük zaman aralıklarında
gerçekleştirmeniz gerekecekti. Ancak ne böyle bir düzeni kurmanız, ne de
böylesine hızlı işleyen bir sistemi yönlendirip kontrol etmeniz mümkün
olmayacaktı. Oysa bu sistem milyarlarca sinir hücrenizde, siz uyurken
dahi devam etmektedir.

Peki
vücutta üretilen elektriğin miktarı nedir? Bir hücrenin dışındaki yük
ile içerisindeki yük arasındaki fark yaklaşık 50 milivolttur. Washington
Eyalet Üniversitesi’nden farmakolog Prof. Steven M. Simasko’nun
hesaplarına göre vücuttaki trilyonlarca hücrenin ürettiği elektrik
toplanırsa elde edeceğimiz enerji, 40 watt’lık bir elektrik ampulünün
aydınlatmasına denk bir enerjidir.
26
Bazı hücreler diğerlerinden daha fazla elektrik üretir. Bunun miktarı
hücrelerin yaptıkları işe ve elektriği neden kullandıklarına göre
değişir. Örneğin sinir hücreleri ve kalp hücreleri çok fazla elektrik
üretirler, çünkü sinir hücrelerinin, mesajlarını uzak mesafelere
iletmeleri gerekir. Hücrelerin, yaptıkları işin önemini, ne kadar
enerjiye ihtiyaç duyacaklarını bilmeleri, bunu kusursuzca hesaplamaları
ve bir ömür boyu bu sorumluluğu aksatmadan yapmaları olağanüstü bir
durumdur. Bu, bize vücudumuzdaki elektrik üretiminin de bilinçli olarak
gerçekleştiğini gösteren bir başka delildir. Çünkü tek başına bu özellik
bile bizim yaşamımızı sağlayan koşullardan biridir. Örneğin kalp
hücreleri şu an ürettiklerinden daha az elektrik üretiyor olsalardı,
detaylarına ileride değineceğimiz pompalama işlemini gerektiği gibi
yapamayacak, kan tüm hücrelerimize oksijen ve besin taşıyamayacak ve
hayati bir tehlike söz konusu olacaktı. Görüldüğü gibi vücudumuzdaki
kusursuz tasarımın yanı sıra, işleyişindeki her türlü detay da son
derece hikmetlidir.
İnsan vücudundaki hücrelerin yapısında gereksiz veya eksik olan
hiçbir şey yoktur; herşey olması gerektiği gibidir. İnsan vücudunda yer
alan 100 trilyon hücrenin her biri farklı işlevleri yerine getirmek
üzere uzmanlaşmış olmalarına rağmen, tümü kusursuz bir organizasyona ve
işleyişe sahiptir. Sadece müstakil olarak değil, aynı zamanda vücudun
diğer hücreleri ile de çok etkin bir iletişime ve ilişkiye sahiplerdir.
Bu hücreler birbirleriyle elektriksel mesajlarla haberleşir, gerekli
bilgileri alır ya da gönderirler ve yapmaları gereken işi eksiksizce
yerine getirirler.

Hücrelerin elektriksel özelliği bilgi aktarımına ve sinyallerin
taşınmasına imkan verecek özelliktedir. Hücre zarındaki kanallar, sodyum
iyonları için kapılarını açar ve elektrik potansiyeli saniyenin binde
biri kadar bir süre içinde aniden değişir. Bu özellik hücre zarında
gerçekleşen biyoelektriksel işlemler -dolayısıyla canlının vücut
fonksiyonları- için hayati derecede önemlidir.
|
Vücudun herhangi bir yerinde bulunan bir hücrenin sadece elektriksel
özelliğini yitirmesi bile, hücrenin sinir sistemi ile ilgili olan hayati
bağlantısını kopartacak ve başıboş kalmasına yol açacaktır. Beynin
görme merkezindeki hücrelerin elektriksel özelliklerini yitirmesi veya
hücre zarlarındaki voltaj kapılarının bulunmaması durumunda ise,
retinadan iletilen elektriksel mesajların alınması mümkün olmayacak ve
kişi asla görmeyecekti. Bu bakımdan insan vücudundaki her detayın var
olmasında daha yeni yeni anlaşılan pek çok hikmet bulunmaktadır.
Mimarlar da bir binanın projesinde pek çok detayı göz önünde
bulundururlar, bu detaylardan herhangi birinin eksik veya fazla
olmasının, tasarımlarına zarar vereceğini bilirler. Nitekim zaman zaman
bina kolonlarının, olması gerekenden biraz daha ince olması ya da
inşaatta birkaç kiriş az kullanılması, onlarca katlı binaların çökmesine
sebep olabilmektedir. Bu nedenle kullanılan malzemelerin miktarı,
cinsi, sağlamlığı, proje aşamasındaki her çizgi çok önemlidir. Şu an
içinde bulunduğunuz binanın sağlam bir şekilde ayakta duruyor olması,
Rabbimizin vesile kıldığı akıl ve bilinç sahibi onlarca kişinin emeği,
bilgisi, hesapları, planları, öngörüleri neticesinde gerçekleşmiştir.
Kimse bu binanın inşa aşamalarının tesadüf eseri ortaya çıktığını ileri
sürmeyecektir. Hücre içindeki düzenleme de tüm malzemelerin doğru
miktarda ve doğru yerde kullanılmasını mutlak kılan ve olağanüstü ince
hesaplamalar yapılmasını gerektiren mimari bir tasarıma sahiptir. Hücre,
azot, karbon, su gibi maddelerden oluşan organik bir yapıdır ve vücudun
diğer sistemleri ile bağlantı kuramadığı takdirde yok olup gidecektir.
Buraya kadar anlatılanlar, bir insanın ömrü boyunca çalışmasını
sürdüren, nöronlardaki iletişim sistemlerinin oldukça sadeleştirilmiş
bir anlatımıdır. Akıl ve bilgi sahibi bir insan bile bunları anlamakta
güçlük çekerken, hücreler ve hormonlar milyarlarca insanda bu işlemleri
büyük bir beceri ile ve hiç aksatmadan yerine getirmektedirler.
Peki sahip olduğumuz sinir hücrelerinin her birindeki son derece
kompleks sistemler nasıl ortaya çıkmıştır? Vücudumuzdaki milyarlarca
sinir hücresinin hayranlık uyandıran uyumu nasıl var olmuştur? Hiçbir
karışıklığa meydan vermeden böylesine mükemmel bir iletişim nasıl
sağlanmaktadır? Olağanüstü hassas dengeler ve zamanlamalar üzerine
kurulu bir sistem, nasıl olup da hata yapmaksızın çalışmaktadır?
İnsanın aklına “nasıl”larla dolu yüzlerce sorunun gelmesi son derece
doğaldır. Burada asıl garip karşılanması gereken, tüm bu gerçeklere
rağmen sözü edilen kusursuz sistemlerin kör tesadüfler sonucu oluştuğunu
iddia eden evrim teorisini savunmak için boş yere uğraşan bazı bilim
adamlarının durumlarıdır. Hayatın kökenini rastgele oluşan hayali bir
“ilk hücre”ye ve imkansız kelimesinin yetersiz kaldığı tesadüflere
bağlamaya çalışan evrimcilerin yukarıdaki sorulara ve benzerlerine
verebilecek cevapları yoktur.
Hiç şüphesiz böylesine mükemmel mekanizmaların varoluşunun tek bir
açıklaması vardır: Hücreleri yoktan var eden, alemlerin Rabbi olan
Allah’tır. Hücrelerin içindeki faaliyetleri ve aralarındaki kompleks
iletişim sistemlerini en ince ayrıntısına kadar düzenleyen hepimizin
Yaratıcısı olan Rabbimiz’dir.
O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca
var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur.
Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz,
Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)
Domino Taşlarının Dizilimi ve Sinir Hücrelerindeki İşlemler

Hiç
düşündünüz mü, ayakkabınızın ayağınızı sıktığına dair bilgi beyninize
aynı etkiyle nasıl iletiliyor? Onca mesafeye rağmen ayağınızdaki bu
rahatsızlığı aynı şiddette beyninizde nasıl algılayabiliyorsunuz? Normal
koşullarda bu etkinin mesafeyle doğru orantılı olarak azalması gerekir.
Ancak bunun için vücudumuzda çok özel bir sistem mevcuttur.
Ayağımızdaki acıya duyarlı hücrelerden yola çıkan uyarı, sinir
hücreleri boyunca gerçekleşen iyon hareketleri neticesinde yayılır. Bu
yolla uyarı, enerjisini kaybetmeden yolculuk yapar ve her seferinde
hücre zarının her yeni bölgesinde enerjisini yeniden kazanır. Böylece
uyarı sinir hücresinin aksonu boyunca seyahat eder ve aksondaki uyarı
diğer bir sinir hücresine aktarılır.
Sinir uyarısının akson boyunca iletilmesi, dizili domino taşlarının
zincirleme düşüşüne benzetilebilir. İlk domino taşına belli bir kuvvetle
dokunduğunuzda, belli aralıklarla dizilmiş domino taşlarının tamamı
sıra ile devrilecektir. İlk domino taşı devrildiğinde bir zincir
reaksiyonu başlar, öyle ki devrilecek hiçbir domino taşı kalmayıncaya
dek, bir sonraki domino taşları devrilir. Domino taşlarında gözlenen bu
zincir reaksiyonun bir benzeri de nöronlar arası uyarıların yayılmasında
görülür:
* İlk domino taşı yeterli kuvvetle itilene kadar düşmeyecektir;
benzer şekilde bir sinir uyarısı da -eşik olarak ifade edilen- belli bir
şiddette uyarılana dek harekete geçmeyecektir. Eşik olayı, özellikle
duyulara ait sinyallerin iletilmesinde görülen bir durumdur. Örneğin çok
zayıf sesleri duyamayız, çünkü bu seslere ait uyarı, işitmeyle ilgili
sinirleri harekete geçirecek kadar güçlü değildir.
* Dizili domino taşları düşerken enerjilerinden bir şey kaybetmezler,
böylece bu enerji son taşa kadar eksilmeden devam eder. Çünkü ayakta
duran her bir domino taşı, kinetik enerjiyle (bir cismin hareketinden
-hızından- dolayı sahip olduğu enerji) düşer. Sinir uyarıları da -dizili
domino taşlarında olduğu gibi- yayıldıkça enerjilerinden bir şey
kaybetmezler.
* Domino taşı yalnızca tek bir yönde yol almaktadır. Aynı şekilde sinir uyarıları da sadece dendrit-akson yönünde yol alırlar.
Görüldüğü gibi vücudumuzla ilgili öğrendiğimiz her detay hikmetli
birer yaratılış örneğidir. Tüm bunların var oluşu bizi daha derin
düşünmeye, herşeyin Yaratıcısı olan Rabbimiz’i daha çok sevmeye, O’na
daha çok şükretmeye yöneltmelidir. Kuran’da iman eden kimselerin örnek
davranışlarından bir tanesi şöyle haber verilmektedir:
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı
zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve
derler ki:) “Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi
ateşin azabından koru.” (Al-i İmran Suresi, 191)
Özel Yalıtım Maddesi: Miyelin Kılıf
Beyinden kaslara ve diğer organlara mesajlar gönderen ve bu mesajları
beyne geri ileten sinir liflerinin dışı yağlı özel bir madde ile
kaplanmıştır. “Miyelin” isimli bu yağlı doku, sadece sinir liflerini
korumakla kalmaz, aynı zamanda bu liflerin elektrik uyarılarını
iletmelerine de yardımcı olur.
Miyelin tıpkı elektrik kablolarının
etrafındaki iletken olmayan plastik yalıtım malzemesi gibi görev yapar.
Elektrik kabloları hem dokunanların zarar görmemesi, hem de elektrik
kaçağı yapıp güç kaybına sebep olmamaları için yalıtılırlar. Eğer
miyelin maddesi olmasaydı ya elektrik sinyalleri çevredeki dokulara
sızarak mesajı bozacak ya da vücuda zarar verecekti. Ayrıca bu yalıtım
maddesi iletkenliği büyük ölçüde artırarak, sinyalin daha hızlı hareket
etmesini sağlar. Miyelinle kaplı olmayan sinirler uyarıları saniyede 1-2
metre hızla iletirken, miyelinle kaplı sinirler uyarıları saniyede 100
metre hızla iletirler.
27
Sinir uyarıları tıpkı bir bayrak yarışında olduğu gibi,
bir nörondan diğerine aktarılır. Bu hikmetli yaratılış, sinyallerin
hızlarının ve etkilerinin azalmadan uzun mesafe katetmelerini sağlar.
Sinyallerin gönderilmesi
Sinir sisteminin vücudun her yerine ulaşan bağlantıları vardır. Bir
kısmı -örneğin akciğerlerin nefes alıp vermesinde olduğu gibi- otomatik
olarak çalışır. Diğer sinirler ise bir şey yapmak istediğinizde -örneğin
yumruğunuzu sıktığınızda- harekete geçer.
Düşünmeden daha hızlı refleksler
Bazı sinirler beyne bağlanırlar; bazıları ise kasları harekete geçiren
diğer sinirlere direkt olarak bağlanırlar. Bu kısa devreye ‘refleks’
denir.
Baş ve gövde arasındaki omurilik
Omurilik, beyin ve beden arasındaki bağlantıları kuran kalın sinir
demetidir. Sinirler buradan, 30 çift daha küçük sinir demetine dallanır.
Sistemden sorumlu beyin
Beyin, gelen ve giden sinyalleri kontrol ve koordine eden sinir
hücreleri kümesidir. Beynin elektrik sinyalleri EEG
(Elektroensefalografi) denilen bir makine ile tespit edilebilir.
Gelen sinyaller
Bir sinir seti gözler, kulaklar, burun, deri ve diğer duyu organlarından
sinyaller taşırlar. Bu duyusal sinirler, çevrede olup bitenleri haber
verirler.
Giden sinyaller
Beyin bir emir verdiği zaman, motor sinir denilen diğer bir grup, sinir
boyunca sinyal gönderir. Bu sinirler vücuttaki her kasla bağlantı
içindedir. Küçük elektrik uyarıları kaslara ulaştıklarında, yayılır ve
kasların gerginleşmesini sağlarlar.
|
Vücudumuzdaki
miyelin kılıflı sinir lifleri duyu organlarımızdan beyne, beyin ve
omurilikten istemli kaslarımıza uyarılar gönderirler. İstemli
hareketlerimiz o kadar hızlı ve otomatiktir ki, beyindeki bir düşünce
ile adale kasılması neredeyse eş zamanlı gibidir. Algı ve
hareketlerimizin hiçbir çaba harcanmadan böylesine hızlı olmasının
ardındaki sebep, sinir iletiminin saatte 390 kilometreye varan hızla
gerçekleşmesidir.
28 Bacaklardaki 1 metre uzunluğundaki siyatik sinirlerinde bu hız saatte 467 km’dir.
29
Bazı durumlarda sinyallerin zamanlaması
olağanüstü boyutlardadır. Konuşma esnasında “b” harfinin telafuzunu “p”
harfinin telafuzundan ayırt edebilmeniz için, “p” harfini çıkartacak
şekilde ses tellerinizi hareket ettirmenizden saniyenin otuz binde biri
kadar bir süre önce dudaklarınızın açılması lazımdır. Böylece “p”
harfini, eş zamanlı olarak dudaklarınızı açıp ve ses tellerinizi
titretmeniz sonucunda ortaya çıkan “b” harfi ile karıştırmamış
olursunuz. Yani “b” ile “p” harfleri arasındaki ayrımı saniyenin otuz
binde biri kadarlık süreye borçluyuz.
30 Bu
ayrım hayatımızda iletişim açısından son derece önemlidir. “Pot” ve
“bot” kelimeleri arasındaki anlam farkını sağlayan işte bu küçük zaman
dilimidir. Beyin bu zamanlamayı kendi kendine yaptığı için, sizin bunun
üzerinde “düşünmeniz” bile gerekmez. “P” ya da “b” harflerini
seslendirme sinyali düşüncelerinizde belirdiğinde, bu olayların tümü de
birbirini izleyerek gerçekleşir.

Miyelin
kılıfının önemini anlamak için Multipl skleroz (MS: multiple sclerosis)
hastalığını düşünebiliriz. Multipl skleroz (MS) beyinde ve omurilikte,
mesajları taşıyan sinir telleri etrafındaki koruyucu kılıfın zarar
gördüğü bir hastalıktır. Kılıfın hasar gördüğü yerlerde skleroz denilen
sertleşmiş dokular yer almaktadır. Bu sertleşmiş dokular, sinir sistemi
içinde pek çok yerde oluşabilir ve sinirler boyunca mesajların
iletilmesini, beyin ve diğer organlar arasındaki iletişimi engelleyerek
birtakım bozuklukların oluşmasına neden olur. Bu hastalıkta miyelin
kılıf hasarlıdır ve tıpkı elektrik tellerini yalıtan bir kabloda
delikler oluşması gibi miyelin kılıfta da boşluklar oluşur. Bu boşluklar
sinir uyarılarının iletilmesinde kesintilere sebep olurlar.
Dizili domino taşları arasından bir tanesini çıkardığınızda, taşların
birbirini iterek devirmesi bu boşluk noktasında kesintiye uğrar. Aynı
şekilde hasarlı miyelin kılıfı da sinir uyarılarının iletilmesini
kesintiye uğratacaktır. Bir domino taşının eksilmesinin etkisi, ciddi
bir sinir veya omurilik hasarının etkilerine benzetilebilir. Bu hasar
giderilene kadar sinir uyarısı yayılamaz.
Sinir Hücrelerindeki Yalıtım Olmasaydı
MS (multipl skleroz), hatalı çalışan bağışıklık sisteminin miyelin
kılıfına zarar verdiği bir hastalıktır. Bunun sonucunda hücre zarı
açılır ve akson boyunca sodyum kaybedilir. Hastalık ilerledikçe miyelin
azalır ve uyarıların iletim hızı saniyede birkaç metreye düşer. Zaman
içinde sızıntı o kadar fazla olur ki hücre uzantıları olan aksonlar
artık mesajı iletemez hale gelir ve hedef kas felç olur. Vücudumuzdaki
elektriksel sistemin çok küçük bir detayı olan miyelin kılıfın dahi
bizim için çok büyük önemi vardır. Bu detayların her biri Rahman ve
Rahim olan Rabbimiz’in yaratmasındaki üstünlüğün örnekleridir.
|
MS hastalığının belirtileri arasında halsizlik, karıncalanma, uyuşma,
hissizlik veya duyu azalması, denge bozukluğu, konuşma bozukluğu,
titreme, kol ve bacak kaslarında sertleşme, güçsüzlük, görme
bozuklukları, ısıya hassasiyet ve kısa süreli hafıza sorunları, karar
veya muhakeme problemleri yer almaktadır. Hasarın olduğu bölgeye göre bu
belirtiler değişebilir. Örneğin beyin, düşünce ve hareketi kontrol
ettiği için, bu bölgedeki bir bozulma, hafıza, kavrama, kişilik,
dokunma, duyma, görme ve kas gücünü etkileyebilir. Hasar beynin
arkasında yer alan beyincikte olduğunda, hareketlerdeki koordinasyonu
etkileyerek, yürüme, koşma gibi faaliyetler sırasında dengenin
bozulmasına sebep olur. İlgili sinirlere göre görme, konuşma, yutkunma
ve duymada zayıflıklara neden olabilir. Beyin sapında oluşan bu yöndeki
bir hasar, göz hareketleri, nefes alma, kalp atışları, terleme, boşaltım
sistemi ile ilgili fonksiyon bozukluklarına sebep olabilir. Omurilikte
hasar olduğunda ise vücut ve beyin arasında iletişim kaybına neden olur.
Ayrıca dokunma algısı ile ilgili mesajların, bacaklar, eller ve diğer
organlara yönelik beyin emirlerinin ilgili yerlere ulaşması engellenir.
İlerleyen vakalarda ise bu hastalık kısmi veya tam felce dahi sebep
olabilir. Bu hastalık miyelin kılıfının vücudumuz açısından önemini
gözler önüne seren önemli bir örnektir.
Ranvier Düğümlerinin Yaratılışındaki Hikmet
İnsanlardaki sinir sinyalleri genellikle saniyede 100 metre yol alabilir.
31 Peki
böylesine bir hız nasıl başarılmaktadır? Bu başarının sırrı miyelin
kılıfının yerleştiriliş şeklinden ileri gelmektedir. Miyelin kılıf,
“Ranvier düğümleri” (nodes of Ranvier) denilen noktalarda kesintiye
uğrar. Yaklaşık her milimetrede bir, bu kılıf üzerinde birkaç mikron
(milimetrenin binde biri) genişliğinde bir düğüm bulunmaktadır.
Hücre zarı üzerindeki iyonların geçişini
düzenleyen sodyum ve potasyum kanalları da bu düğümlerde toplanır.
Sodyum iyonlarını takip eden sinyaller de bu düğümlere doğru yönelirler.
İşte bu yöntem sayesinde, merkezi sinir sisteminden ya da omurilikten
ayak parmağınıza sinyalin aktarılması saniyenin yüzde biri kadar kısa
bir süre içerisinde gerçekleşir.
32 Gerald
L. Schroeder dünyanın önde gelen üniversitelerinden Massachussets of
Technology’de moleküler biyoloji ve kuantum fiziği alanlarında
doktorasını yapmış bir bilim adamıdır.
Time, Newsweek ve
Scientific American gibi
dergilerde bilim yazarlığı yapan Schroeder, her fırsatta bedenimizdeki
tasarım karşısındaki hayranlığını dile getiren bilim adamlarından
biridir. Bir ifadesinde vücudumuzdaki olağanüstü sistemle ilgili şunları
dile getirmektedir:

Hücre zarındaki protein kanalları, miyelin kılıfın kesintiye uğradığı
alanlarda -Ranvier düğümlerinde- toplanmışlardır. Hücre zarında oluşan
potansiyel enerji, bu düğüm noktalarında, bir düğümden diğerine
atlayarak ilerler. Allah’ın yarattığı bu özel tasarım bir nöronun
sinyali iletme hızını artırır.
Miyelin kılıf bir yalıtım malzemesi gibi işlev görür ve sinir
uyarılarının daha hızlı hareket etmesini sağlar. Bu kılıf olmadığında
veya hasar gördüğünde, sinirler beyne giden veya beyinden gelen elektrik
uyarılarını iletemezler.
|
… Çoğumuzda hayat
mekanizmalarının tam da olması gerektiği biçimde çalışması mucizevi bir
şeydir. Bu mekanizmalarda gerçekleşen aksaklıklar büyük trajedilere yol
açabilmektedir. Yukarıda tarif ettiğim ve açıkladığım sistem [Ranvier
düğümleri] çok miktarda kompleks bilginin aktarımı için gerekli olan
mekanizmanın sadece çok küçük bir parçasıdır. Burada söz konusu olan
paralel bilgi işlem ve kusursuz zamanlama en üstün bilgisayarlardaki
kadar zarif bir yapıya sahiptir. Belki bir gün biz komünikasyon
teknolojilerinden faydalanarak kendi bedenlerimizdeki işleyişleri taklit
edebilir ve bunları kullanabiliriz, ama o zamana kadar kimyamızdaki
işleyişler karşısında hayrete kapılmaya devam edeceğiz.33
Sinyallerin sinir hücreleri boyunca aktarılması için, her bir sinir
zarının sırayla harekete geçirilmesi gereklidir. Bunun meydana gelmesi
için gereken zaman, uyarının sinir boyunca iletimini oldukça
yavaşlatmaktadır. Ancak bu gecikmenin tedbiri vücudumuzda önceden
alınmıştır. Miyelin kılıfın varlığı ve bu kılıfın Ranvier düğümleri
olarak ifade edilen noktalarda kesintiye uğraması iletimin çok hızlı
olmasına sebep olur.
Sinyallerin İletimindeki Hız
Hücrenin kendini şarj etmesi, sonra deşarj olması, kimyasal
maddelerin salınması, parçalanması ve yeniden yapılanması bir saniyede
birkaç yüz kez gerçekleşebilir. Bu faaliyetler bir cümle içinde
tanımlanmasına rağmen, her biri son derece kompleks işlemlerdir ve
böylesine bir sürat içinde gerçekleşmeleri hayranlık verici bir
durumdur. Tüm bunları planlamak ve üretmek için gerekli olan bilgiler
ise, kalıtsal bilgilerimizi taşıyan DNA’mız üzerindeki şifrelerde
kayıtlıdır.
Elektrik uyarıları daha evvel de belirttiğimiz gibi beyinde
milisaniyeler içinde seyahat edebilirler. Bazı sinyaller ise ekspres yol
izlerler. Örneğin parlak ışıkta göz bebeğinin büzülmesi, anlık bir
hareket olarak gerçekleşir: Göz bebeğinin küçülmesi talimatı, göz
hücreleri ile irisin büzülmesini kontrol eden beyin sapı nöronları
arasındaki dört ya da beş sinapsi içerir.

Sinyal
üretiminin böylesine hızlı olmasını etkileyen faktörlerden biri aksonun
yarı çapıdır. Yarı çap büyüdükçe sinyal üretimi de hızlanır. Örneğin
mürekkep balığı gibi bazı hayvanlar, bir milimetre çapında bir aksona
sahiptirler. Bu sayede sinyalleri daha hızlı iletilir ve bu hız saniyede
25 metreye kadar ulaşır.
34 Eğer
mürekkep balıklarında görülen bu özellik insan hücrelerine de
uygulanmış olsaydı, kollarımızın yarı çapları metrelerle ölçülürdü.
35 Çünkü
vücudumuzda aynı bölgeden çok sayıda sinir geçmektedir ve bu
boyutlardaki aksonlar, aynı bölgeden çok sayıda sinir geçeceği için
işleyişi engelleyen bir faktöre dönüşecekti. Ancak bizim vücudumuzda
sinyal üretimini hızlandırmak için çok daha etkili bir yöntem uygulanır:
Yalıtım. Sıcak bir yüzeyden elinizi çekmeniz gerektiğinde ya da
peşinize düşen bir köpekten kaçmanız gerektiğinde ilgili kasların
harekete geçirilmesini sağlayan sinirler, daha evvel değindiğimiz
“miyelin” adlı yağlı bir molekül tabakasıyla yalıtıldıkları için
sinyalleri çok hızlı iletirler.
İnsan vücudunda diğer canlılardan farklı olarak elektrik
sinyallerinin yalıtım maddesiyle hızlandırılması, bilinçli yaratılışın
göstergelerinden biridir. Çünkü vücudumuzdaki elektrik sistemi hem hızlı
bir iletişim sağlamaktadır, hem de hareket kabiliyetimizi engellemeyen,
estetik görünümü bozmayan bir tasarıma sahiptir. Tüm bunların birarada
karşılanması kuşkusuz tesadüflerle açıklanabilecek bir durum değildir.
Burada açıkça üstün bir akıl ve ilim sergilenmektedir. Bu akıl ve ilmin
sahibi ise herşeyin Yaratıcısı olan Yüce Rabbimiz’dir. Kuran’da Allah
insanın yaratılışı ile ilgili şöyle bildirmektedir:
Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. (Tin Suresi, 4)
 |
Bir çiçek tarlasına baktığınızı düşünelim. Her bir
çiçeğin her yaprağından güneş ışığının parıltılarının yayıldığını…
Gözleriniz binlerce yaprağı aynı anda görüyor. Retinadan beyninizin
görme merkezine uzanan bir milyon optik sinirin üzerindeki milyonlarca
iyon kanalı açılıyor ve gelen görüntüler saniyede otuz devir yapan
biyoelektrik sinyaller olarak görme merkezine ulaşıyor. Bu biyoelektrik
sinyallerle kaydı tutulan yaprak hareketlerinin bilgisi beyninize
ulaşmış oluyor. Paralel olarak gerçekleşen milyarlarca kimyasal
reaksiyon sayesinde, veriler eş zamanlı olarak kaydediliyor. Bu
reaksiyonların her biri eş zamanlı değil de sıra ile gerçekleşseydi,
görüntümüz parça parça oluşsaydı; hareketler, biçim, renkler, üç boyut
hissi ayrı ayrı algılansaydı, dünyamız kuşkusuz bir kaos ortamına
dönerdi. Ancak Allah’ın rahmetiyle bunların hiçbiri olmaz ve parlak,
renkli, üç boyutlu ve kesintisiz bir görüntü ile yaşarız.
|
AYAĞINIZA ÇİVİ BATTIĞINDA YAŞANANLAR
Sinir
uyarısının nasıl gerçekleştiğini anlayabilmek için ayağınıza batan bir
çivinin verdiği acıyı düşünebiliriz. Ayağınızı oluşturan hücrelerin
sinir uçları batan cisim yüzünden gerilir. Bu gerilim hücre zarlarındaki
kanalların açılmasına sebep olur ve sodyum iyonunun hücre içine
alınmasını sağlar. Hücre içine sodyum girişi, hücre dışındaki sıvının
hücrenin içine göre daha eksi yüklü olmasına sebep olur. Bu farkın
kritik bir noktaya gelmesiyle hareket potansiyeli oluşur. Daha sonra
hücre içi ve dışı arasında oluşan bu elektriksel farkı eski haline
getirmek için, sodyum kanalı etkisiz hale gelir. Hücre zarlarındaki
sodyum-potasyum pompaları olarak bilinen proteinler iyon dengesini
yeniden sağlarlar. Hücre içinden çıkan her bir sodyum iyonu için tersi
yönde potasyum pompalanır.
Bu reaksiyonların sonucunda, deriye çivinin batması ile ilgili bilgi,
sinirler aracılığıyla yukarı doğru iletilir. Bu bilgi omuriliğe gelir,
buradan diğer sinir hücrelerine aktarılır. Sinir hücrelerinin bazıları
beyindeki acı duyusunun kayıtlı olduğu bölgeye aksonları aracılığıyla bu
bilgiyi taşırlar. Diğerleri ise motor sinir hücreleri ile beraber
kaslara doğru sinyal gönderirler. Bu bağlantılar kas kasılması ve ayağın
geri çekilmesi emrini verirler.
Birkaç saniye içinde olup biten bu olayın gerçekleşmesi için çok
sayıda sistem devreye girmiştir. Bu sistemlerin çalışması için gerekli
parçaların her biri ise, başlı başına kompleks mekanizmalardır.
Görüldüğü gibi çok ince hesaplar ve hassas planlar üzerine kurulu
sistemlerle kuşatılmış olarak yaşamaktayız. Tüm bunlar bize her yeri
sarıp kuşatan Rabbimiz’i hatırlatan ve O’nun ilmini gereği gibi takdir
edebilmemizi sağlayan yaratılış mucizeleridir. Bir Kuran ayetinde şöyle
bildirilmektedir:
… Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip
tedbir edendi. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi O’dur. (Yusuf
Suresi, 100)
|
Hücrenin Elektrik Üreten Enerji Santralleri: Mitokondriler
Bulunduğunuz yerden kalkıp yürümeniz, ayakta durmanız, nefes almanız,
gözlerinizi açıp kapamanız kısacası hayatta olmanız için gereken
enerji, hücrelerinizdeki ‘mitokondri’ denilen santrallerde üretilir.
Fabrikalar için gerekli enerji ihtiyacı nasıl enerji santralleri
tarafından sağlanıyorsa, vücudumuzun enerjisi de hücre içindeki mikro
enerji santralleri olan “mitokondri” isimli bu organeller tarafından
sağlanır. Mitokondri olmaksızın hücreler yapmaları gereken işlerin
hiçbirini gerçekleştiremezler: Mitokondrisiz kas hücreleri hareket
edemez, karaciğer hücreleri kanı temizleyemez, beyin hücreleri de emir
veremezler.

Hücrenin içinde proteinlerden oluşan mitokondri, tıpkı bir elektrik
santrali gibi çalışır ve hücrenin faaliyetleri için gereken enerjiyi
üretir. Mitokondri böylesine yoğun faaliyet içinde olmasına rağmen,
bakıma ihtiyaç duymadan görevini sürdürür.
|
Mitokondri neredeyse hücrenin tüm enerjisini üretir. Soluduğumuz
oksijeni, yediğimiz gıdaları yakmak için kullanırlar. Tıpkı kömür ya da
petrol kullanarak çalışan bir enerji istasyonu gibi mitokondri de
elektrik üretmek için yanma sürecinde oluşan enerjiyi kullanır. Bu
sayede hücrelerimiz gerçekten de elektrik enerjisiyle çalışmış olurlar.
Mitokondrinin elektrikle çalışan makineleri çok küçüktür ve bu
santrallerde, besinlerden elde edilen kimyasal enerjiler, hücrenin
kullanabileceği enerji paketlerine dönüştürülür. Bu paketlere, hücre
için çok kullanışlı bir enerji şekli olan “ATP” (adenozintrifosfat) adı
verilir. Biyoenerji profesörü Peter Rich mitokondrilerde biyolojik
elektron transferinin ATP senteziyle bağlantısını bilimsel yayınlardan
Nature’da yayınlanan bir makalesinde şöyle açıklamıştır:
Bir insan dinlenirken saatte yaklaşık 100 kilokalorilik
(420 kilojul) güce ihtiyaç duyar. Bu da standart bir ampulden biraz daha
fazla olan 116 watt’lık enerjiye eşdeğerdir. Fakat bu ihtiyaç
biyokimyasal açıdan, mitokondrimizin karşılaması beklenen şaşırtıcı bir
miktardır.1

Mitokondri, soluduğumuz oksijeni kullanarak yediğimiz gıdaları yakar.
Tıpkı kömür ya da petrol kullanarak çalışan bir enerji istasyonu gibi,
mitokondri de yanma sürecinde oluşan enerjiyle elektrik üretir. Bu
sayede hücreler, faaliyetlerini sürdürecekleri gerekli elektrik
enerjisini elde etmiş olurlar.
|
Mitokondri enerji üretim merkezi olarak görev yaptığı için farklı
hücrelerde farklı sayıda mitokondri bulunur. Kaslarda ihtiyaç duydukları
enerji miktarı nedeniyle çok sayıda mitokondri bulunur, fakat deri
hücrelerindekilerin sayısı çok azdır. Eğer her hücrede sadece bir tane
mitokondri olsaydı, bırakın hareket etmeyi hiç kımıldamadan yatsak bile
vücuttaki metabolizma faaliyetlerinin gerçekleşmesi için gerekli
1.100-1.500 kalorilik enerjiyi bile sağlayamazdık. Bunun tipik örneği
“Myastenia Gravis”denilen bir hastalıkta görülmektedir. Bu hastalar
kasları felçli olduğu için hiç hareket edemezler. Çünkü mitokondrileri,
hareket için gerekli olan enerjiyi sağlamak amacıyla bölünüp
çoğalmazlar. Hücrelerinde yeterli sayıda mitokondri olmadığı için, az
sayıdaki mitokondri, kasların hareketi için yeterli enerjiyi üretemez ve
kaslar kasılma görevini yapamazlar. Sadece bu hastalık bile
vücudumuzdaki hassas dengeleri ve bilinçli yaratılışın delilleri
üzerinde düşünmemiz için yeterli bir örnektir.
1 Peter Rich, “Chemiosmotic coupling: The cost of living”, Nature, vol. 421, 6 Şubat 2003, s. 583. |